Ölüm Ölür Biz Ölmeyiz
Erenlerimizin, bu yolu sürmüş olan ecdadımızın deyimidir: Ölüm ölür biz ölmeyiz!
Her inancın, akımın ve dinin ölüm fenomenine yaklaşımı farklı.
Kimisi tekrar dirilmeyi, kimisi toptan yok oluşu, kimisi geri gelmeyi, kimisi ceza ödül boyutunu inançlarının merkezine koyuyor.
Bizler, yani Aleviliğe inananlar için ise ölen (başkalaşan) bedendir. Can (ruh) ölmüyor.
“Ölürse ten ölür can ölesi değil.”
Can için ölüm yok.
Beden için dahi bile mutlak anlamda bir yok oluş yok.
Beden tekrar toprağa karışır ve geldiği kaynakla, toprak bütünleşir ve bir başka şekilde var olmaya devam eder.
“Cümle varlık vardan var olmuştur.”
Can ise geldiği kaynağa geri döner, onunla bütünleşir ve böylece ayrılık, özlem biter vuslata erilir.
Korkuya, telaşa, kaygıya gerek var mı?
Elbette ki yok.
Ölümden yana telaşımız, korkumuz olmasın.
Ölüm bu manada, yani sanıldığı veya bir çok yönüyle inanç ilkesi gibi kabul edildiği şekliyle bir yok oluş değildir.
Ölüm için korkumuz olmasın.
Asıl korkumuz; anlam ve mutluluktan uzak bir yaşamın sahibi olduğumuz için olmalıdır.
Hayatımızı, değerli ve özel olan hayatımızı anlamsız, gereksiz şeylerle harcadığımız için olsun telaşımız.
Kaygımız, ham ervah olarak bu dünyadan gideceğimiz için olsun.
Son nefesimize kadar yaşayacağız, yaşamaya çalışacağız.
Aldığımız her nefesi mucize gibi göreceğiz.
Her hissediş, her dokunuş, her tat alma, her bakış, her hareket bizler için adeta var olmanın gayesini idrak için olacak.
Bu anlayışla, bu inançla, bu duygu ve düşünce ile yaşayacağız.
Hak inancına mensup olmanın ve hakikat yolunda yürümenin tercihi ile yaşayacağız.
Böyle olduğunda yaşamak bizler için mucize olacak ve son nefese dek bu mucizeyi yaşayacağız, ölüm ise kavuşma ve yeni başlangıç olacak.
Böyle bir inanç, ikrar ve uygulamanın sonucudur ölümün ölmesi.
Remzi Kaptan
|