Güvenmek
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
Güvenmek kelimesi/kavramı sözlüklerde söyle açıklanıyor: “Korku, çekinme, kuşku duymadan inanmak ve bağlanmak duygusudur.”
Her şeyden önce insan esirgeyen ve bağışlayana, merhameti ve rahmeti sonsuz olana, sınırsız bir şekilde, son nefesine kadar güvenmelidir. Allah'a güvenmek, onun merhametinin ve koruyuculuğunun her daim üzerimizde olduğunu bilmek ve bu bilinçle yaşamak beraberinde insanın kendine güven duymasını sağlar. Allah'a inanmak, güvenmek onun her zaman seninle olduğunun idrakinde olarak yaşamak demek, hiç bir zaman yalnız kalmamak demektir.
Biraz daha somutlaştırırsak şöyle formüle edebiliriz. Allah'a güvenmek, kendine güvenmektir. Kendine güvenen, kendisinin emin olduğuna inanan birisi başkalarına da aynı şekilde güvenir. Böylece güven üzerine bir ilişkiler ağı meydana gelir. Böylesi güvene dayalı ilişkilerin hakim olduğu bir çevrede yaşıyor olmak, anlam ve mutluluk dolu bir yaşamın temelidir.
Anlam ve mutluluk dolu bir yaşamın temelinin var olması, diğer şeyleri üzerine inşa edeceğimiz sağlam bir zemin demektir. Bu temel olmazsa, inşa ettiklerimiz ne kadar görkemli olurlarsa olsunlar eninde sonunda yıkılmaya mahkumdurlar. Nitekim bir çok ilişki ağında yaşananda budur.
Günümüz ilişkileri daha çok basit çıkarlara dayanan, günü kurtarmaya yönelik bir çerçevede gelişiyor. Güvenin ve inanmanın hakim olduğu ilişkiler ne yazık ki azınlıkta kalıyor. Oysa ilişkilerde güven esas alınsa yaşamak daha randımanlı olur. Bu yaşanmıyor. Güvensizlik bazı durumlarda ve ilişki tarzlarında esas alınıyor. Böyle olunca da ilişkilerin kalitesi düşüyor. Bu elbette ki yaşamada yansıyor. Düşününki ticari bir ilişkide güven yerine başka olumsuzluklar hakim. Basit çıkarlar, ucuz hesaplar, kandırmak ve hile hakim. Böylesi bir ticari ilişki ilk etapta olmazsa bile hemen sonrasında bir taraf için kayıplarla sonuçlanır. Bu da şüphesiz o kişinin bütün yaşamını etkiler.
İnsan inanmalı ve güvenmelidir. Yaratana ve onun güzelliklerini aleme yansıtan/sunan erenlerinin yolunun doğru yol olduğuna inanmalıdır. Bu ışıklı yolda karınca kararınca yürümeli/yürümeye çalışmalıdır. Böylesi bir yol esas alındığında, yani asırlardır sayısız erenin görkemli işaretleriyle dolu olan yolda yüründüğünde yaşamak gerçek manasıyla yaşamak olur.
Güvendiğimizde asla ve asla yalnız değilizdir. O her daim bizlerlerdir. O, bizlere şah damarımızdan daha yakın değil mi?
Öyle.
Öyle olduğu içindir ki güvenen ve inananlar için darlık yoktur. Boz atlı Hızır onların her dem carına yetişendir.
Alemleri ve o alemlerden biri olan şu yer küreyi ve yer küre içinde mevcut olanları halk eden, onları var eden bütün bunları boşuna yaratmamıştır. Dolayısıyla yaşamımız oyun değildir. Yaşamımızın bir anlam ve hikmeti var. Belki bazen tam olarak bunun farkına varamıyoruz veya daha çok bizden kaynaklanan bazı günlük basit aksaklıklar bu yalın gerçeği görmemize engel olabiliyor. Ancak bu gerçeği değiştirmiyor. Yaşıyoruz ve bu yaşayışımızın bir anlam ve önemi var. Bu nefesi alıyor olmamızın sebebi var.
Bu bir yalın gerçekse, neden bu canın asıl sahibine güvenmeyelim?
Neden güvenerek, inanarak insanlığa ışık olmuş erenlerin, İnsan-ı Kamillerin yollarıyla bütünleşmeyelim?
Neden işe güvenmekle başlamayalım ve neden bu güvenmekle başladığımız yolumuzda varlığımızı o sonsuz varlıkla buluşturup hemhal etmeyelim?
Tekrar tekrar belirtelim: Dara düşebiliriz, yoksul kalabiliriz, takatimiz kalmayabilir, nefesimiz tıkanabilir... Bütün bunlara rağmen asla güvenmekten, bize şah damarımızdan daha yakın olana güvenmekten vazgeçmeyelim. Ona güvendiğimizde kendimize de güvenmiş oluruz. Böylece gözümüzde çokça büyüttüğümüz sorunlarımızı daha çabuk ve kolay aşabiliriz.
Sanadır inancım, güvenim, bağlılığım.
Ey uluların ulusu,
Merhametini ve rahmetini esirgeme benden.
Ne mutlu güvenerek, inanarak yolunda yürüyenlere ve bu ışıklı yola, darda kalmış olanlar davet edenlere.
Aşkınız bol olsun.
|