Hızır İlyas Bizim Yoldaşımızdır
Kim ne bilir bizi nice soydanız
Ne zerrece oddan ne hod sudanız
Bizim meftûnumuz mârifet söyler
Biz Horasan mülkündeki boydanız
Yedi deniz bizim keşkülümüzde
Hacı’m ummân ise biz de göldeniz
Hızır İlyas bizim yoldaşımızdır
Ne zerrece günden ne hod aydanız
Yedi Tamu bize nevbahâr oldu
Sekiz Uçmak içindeki köydeniz
Bizim zahmımıza merhem bulunmaz
Biz kader okunda gizli yaydanız
Tûr’da Mûsâ durup münâcât eyler
Neslimizi sorar isen Hoy’danız
Abdal Musa oldum geldim cihâna
Ârif anlar bizi nice soydanız
Bakmayın şimdiki halimize.
Yenildik ve yenilgilerimiz sonucu değerlerimizi, doğrularımızı, sırrımızı, hakikati, soyumuzu unutur hale geldik. Yenilgilerden ve geçici başarısızlıklardan dolayı küçümser olduk nice varlığımıza anlam katan sır içindeki sırı, yol içindeki yolu.
Abdal Musa Sultan gibi erenlerin işaret ettiği gibi bizlerin yoldaşı Hızır İlyas'tır. Yoldaşı Hızır İlyas olana darlık, zorluk, sıkıntı, başarısızlık, yokluk olur mu? Elbette ki olmaz.
Ancak Hızır İlyas'ın bize yoldaşlık etmesi için bizlerin ham ervahlıktan çıkıp insani kamil olması gerekiyor.
Bu halimizle, yani değerlerimizi, doğrularımızı, inancımızı, geleneklerimizi, aslımızı inkar etmekle, bunları küçük görüp başkalarının geçici başarılarına kanıp, onların maddi güçlerine imrenip onları taklit ettiğimizde değil Hızır İlyas, sıradan varlıklar bile bize yoldaşlık etmezler. Etmedikleri gibi selamlarını bile esirgerler.
Kendimizi bileceğiz. Bilmiyorsak dahi bilmeye çalışacağız.
Bizler öyle kolay ve basit bir şekilde bu günlere gelmedik. Hele tesadüfler veya şans eseri hiç gelmedik. Hala varlığımızı koruyorsak -ve gelecekte de varlığımızı koruyacağımıza göre- demek ki bizlerin temeli sağlam, mayası halistir.
Eğer temel sağlam olmasaydı, mayamız hakiki olmasaydı, yani erenlerin deyimiyle “Güruh-ü Nacilerden” olmasaydık çoktan yer yüzünden silinip giderdik. Çünkü yer yüzünde silinip gitmemiz için ta Adem atadan bu yana ve buradan da gelecek çağlara dek bize karşı amansız bir karşıtlık ve düşmanlık var.
Karşıtlık ve düşmanlık var, çünkü bizler Hakkın ve hakikatin susturulmaz sesi, engellenemez yansıması, boyun eğdirilmez gerçeğiyiz.
Yenilgilerimiz ve başarısızlıklarımız sonucu nicelik olarak, sayısal olarak varlığımız olması gerekenin altındadır. Ama nitelik olarak bizler gökteki yıldızlar gibi ışık olmaya devam ediyoruz.
Hepimiz mi böyleyiz? Elbette ki hayır. İşte zaten bizlerin burada eleştirdikleri de bu gerçeklikten bihaber olanlardır.
Köken olarak bizlerle aynı atmosferde, bu değerlerin ve doğruların yaşandığı, yaşatılmaya çalışıldığı bir çevrede dünyaya gelmiş olmalarına rağmen amansız karşıtlığın ve daha başka faktörlerinde etkisiyle yeteri kadar gerçekliği kavramayıp inkara kalkışanlaradır sözlerimiz.
Bizlerden ziyade erenlerimizin sözleridir bunlar. Bizler sadece anlaşılır şekilde anlatmaya çalışan aktarıcılarız. Zaten Abdal Musa Sultan gibi erenlerimizin sözlerinin üzerine söz söylemek bizlerin boyunu aşan şeylerdir.
Abdal Musa Sultan'ında dile getirmiş ve yaşamıyla ortaya koyduğu gibi kim olursa olsun, ister bey, ister paşa, isterse çağın en varlıklısı olsun, bizlerde tıpkı Abdal Musa Sultanlar gibi çağın fakiri ve garibanı olalım. Bizler eğer gerçeğimizin farkına varırsak ve değerlerimizi anlayıp özümsersek tıpkı Kaygusuz Abdal'da olduğu gibi nice bey oğlu beylere yol gösteririz.
O beylerin makamlarının, paralarının, etkilerinin dervişlerin yokluklarını (aynı zamanda ölçülemez zenginliklerini, varlıklarını) temsil eden keşküllerindeki aş kadar değeri yoktur.
Bu duygu, ruh, bilinç, inanç, idrak ile Abdal Musa Sultan'ın sözlerine bir kez daha kulak verip sadece beynimiz ile değil, aynı zamanda kalbimizle de dinlemeye ve anlamaya çalışalım.
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
|