Zaman, Mekan, İhanet, Saygınlık
Aydın ve bilgili genç insana kendi zamanı ihanet etse de, izzet ve saygınlığı ona ihanet etmez.
Hz. Ali
Şu hayatta hiç bir şey kolay elde edilmiyor. Hiç bir başarıya mücadele etmeksizin, yenilgiler almaksızın, ihanetlerin çemberinden geçmeksizin ulaşılmıyor.
Normal, sıradan bir yaşam dahi bedel gerektirirken Hak ve hakikatin gerçeğini kendi kişiliğiyle bütünleştirmek ve kendisinden başlayarak bütün varlığa ulaştırmak isteyenlerin işleri sanıldığından kat be kat daha zordur.
Hakikatin sırrına vakıf olmak isteyen ham ervah bir kişinin hamlığını gidermesi öyle bilinen ve daha önceleri defalarca yapılmış olan sınavlarla olmuyor. Çok daha zor, çetrefil, meşakkatli ve yıpratıcı olmaktadır.
Diğer sınavlarda önceden hazırlanmış formüllerle sınava hazırlanır ve sizin gibi sınava girenlerle birlikte yerinizi alır bir kaç saatlik zaman diliminde önünüzdeki kağıtta yazılmış olan soruları cevaplayabildiğiniz kadar cevaplar çıkarsınız.
Oysa erenlerin yolunu sürmek ve erenlerden olmak isteği ile başlayan sınav öyle saatlerle sınırlı bir sınav değildir. Yine önünüzde sınav sorularının yazılı olduğu bir kağıtta yoktur.
Erenlerin yolunu sürmek ve erenlerden olmak ile başlayan sürecin tamamı aslında bir sınav sürecidir.
Ham ervahlığa veda etme isteği ve Hakkın gerçeğine ulaşma arzusu ile başlayan süreç son nefese kadar süren ve hatta -geride bıraktıklarından dolayı- son nefesten sonrada devam eden bir sınavlar sürecidir.
Her an, her nefes alış veriş, her bakış, her dokunuş, her kelam, her ürperti, her lokma.... velhasıl her saniye bir sınavdır.
Öyle kolay gerçekleşmiyor hakikatlerin sırrına vakıf olup hakikatin kendisi/bir parçası olmak.
Mertlerin en merdi, şahların en şahı Hz. Ali o sebepten yukarıdaki sözleriyle bu gerçeğe vurgu yapmaktadır. Zamanın hakikat erlerine ihanet edeceğini, yani insanların genelinin gerçeklerden uzak durmak istediğinin ve bunun sonucunda kaçınılmaz olarak hakikat erlerinin karşıtları durumuna düşeceklerini belirtmektedir. Bütün bunlara rağmen yinede saygın bir şekilde kalmak istediğimizden dolayı bunlara aldırış etmeksizin yolumuza devam etmemiz gerektiğini söylüyor yüce Ali.
Zaman, mekan, insanlar ve daha nice nice şeyler ihanet etse bile bizler yinede saygın kalmaya devam edip yolumuzu süreceğiz. Çünkü bizler yolu sürmekle zaman ve mekan olayını anlamsızlaştırmış olanlardan olmak isteyenleriz.
Var olmamız, yani ruhun beden bulması ile varlık dünyasına gelmemiz ve ortalama olarak yetmiş (70) yıl yaşadıktan sonra bedenin tükenmesiyle yine yokluk alemine gitmemiz bizlere neyi çağrıştırmaktadır?
İlk çağrışım, yetmiş yılın kısanın kısası bir zaman olduğu çağrışımıdır. İkincisi, bir yerlerden gelmemiz daha önce maddi anlamda olmasa dahi can/ruh anlamında var olduğumuzun işaretidir. Üçüncüsü, bedenin tükenmesiyle canın tekrar batın/görünmez aleme gitmesinin bir yok oluş olmadığının bilinmesidir.
Bu belirtilenlerden yol çıktığımızda zamanın ihanet etmiş olmasının bir önemi kalır mı? Yine yaşadığımız sıkıntıların, üstesinde gelmekte zorlandığımız zorlukların, dişlerimizi kenetleyen, yumruklarımızı kilitleyen kötülüklerin bir kıymeti harbiyesi olur mu?
Elbette ki olmaz.
Yola çıkan yolcu yolundan sapmadan menziline doğru kendinden emin ve doğrularına güveni tam şekilde yol almalıdır.
Hiç bir karaktersizin, yaşam ve insan gerçeğinden uzak, evren hakikatlerine yabancı, maddiyatı esas alan hiç bir ham ervahın bizlere yönelik yapmış olduğu kötülüklere boyun eğmeden, en başta kendimize ve inandığımız değerlere, yürüdüğümüz yolun doğruluğuna saygımızı ve inancımızı yitirmeden yol almaya devam etmeliyiz.
Yolumuz var yolsuz değiliz.
Değerlerimiz ve doğrularımız var, değerli ve doğruyuz.
Asırlardır insanlığa ışık tutan nice pirlerimiz, yol sürmüş erenlerimiz var, bilinçsiz değiliz.
Adem peygamberden başlayarak gelen nice nice soylu güzelliklerin devamı olan ulularımız var, inançsız değiliz.
Varlarımız yoklarımızdan çoklar. O halde hiç bir kötü zamanın, cahil kişinin, maddiyatı çok kişiliği değersizin bizleri engellemesine, kötülemesine, caydırmak istemesine izin vermeden Hak ve hakikat üzeri yolu sürmeye devam etmeliyiz.
Elbette inandığımız, güvendiğimiz yaradan her zaman yanımızdadır. Şah damarımızdan dahi yakın olan uzakta olamaz ki....
Remzi Kaptan remzi.kaptan@yahoo.com
|