İnanmak ve İnandığını Yaşamak
Alevilerin en önemli sıkıntı ve sorunlarından biriside Aleviler adına hareket eden, söz söyleyen ve köse başlarını tutmuş olanlardan bazılarının Aleviliğin öngördüğü yaşam tarzına sahip olmamalarıdır.
Aleviliği savunmak, Aleviliğe inanan Alevilerin haklarını savunmak, hukuklarını gözetmek ve Alevilerin hayatın her alanında daha iyi bir yerde olmaları için mücadele vermek için, hizmet etmek için Aleviliğe inanmak ve inancın emrettiği şekilde asgari düzeyde de olsa bir yaşamın sahibi olmak gerekmiyor mu?
Gerekiyor gerekmesine fakat ne yazık ki pratikte durum tam tersi.
Aleviler adına söz sahibi kimselerin bir kısmı ne yazık ki Aleviliğe inanmıyor, inanmadığı içinde Aleviliği yaşamıyor, yaşamadığı için de Alevilik aşkını tüm hücrelerinde, her nefes alış verişinde hissetmiyor. Böyle olduğu içinde yapılan hizmetler eksik ve yetersiz kalıyor.
Aleviler bu gün hayatın çokça alanında geri bir konumdaysa, hala can ve mal güvenliği tam anlamıyla sağlanamamışsa, toplumsal bilinçlenme ve iradeleşme yoksa, bütün bunların bir nedeni de Aleviliğe inanmayan kimselerin çeşitli hesap ve nedenlerden dolayı Alevi örgütlenmesinin içerisinde yer almasından dolayıdır.
Alevilik yoluna hizmet etmek istiyorsak, Alevi toplumunun daha iyi konumda olması için, baskı ve zulüm görmemesi için çalışmak istiyorsak; Aleviliğe inanmamız ve Alevi toplumunun değerlerine saygılı olup yaşam biçimine uymamız gerekiyor.
Kendi dar doğru ve değerlerimizi topluma dayatamaz, kendi bireysel hayatımızı ve değer yargılarımızı tüm Alevilerin yargıları ve doğruları olarak göremeyiz.
Aleviler bir inanç toplumudur. İnanç toplumuna önderlik etmek, yönetici ve yol gösterici olmak için bu inancın çok basit ve temel kurallarını uygulamak gerekiyor.
Mesela bir kurum yöneticisinin cem meydanı görmemiş olması kabul edilemez. Yine Muharrem ayında, Hızır da ibadeti yerine getiremiyor olması kabul edilemez.
Eğer toplumun önderi ve öncüsüysen toplumun ibadetine, geleneklerine uymakla yükümlüsün. Kimse bu işi zorla kimseye vermiyor. Kimse baskıyla “gel önderlik yap, yöneticilik yap” demiyor. Gönüllülük esasına dayanıyor önderlik ve yöneticilik. Eğer önderlik vasfı taşıyorsa kişi o halde kendisine yakışanı yapmalı, bu toplum için istediklerini kendi yaşamıyla ortaya koymalıdır.
Mesela cemevlerine statü talep edip, cemevi inşaa edip cem ibadeti yapmamak, cem ibadetini bir noktada küçümsemek kişinin kendisiyle çelişen bir durum değil midir?
Aynı şekilde Muharrem orucu içinde aynı kriterler geçerlidir. Alevilerin temel ve esas ibadetlerinden olan Muharrem orucunun kurallarını yerine getirmemek ama topluma bunu anlatmak ne kadar tutarlı bir davranıştır?
Ne yazık ki böyle önderlerimiz, yöneticilerimiz var.
Muharrem orucu, oruç ibadetinin yanı sıra bir yas zamanıdır da biz Aleviler için. Bu 12 günlük süreçte düğün ve benzer eğlenceler yapılmaz. Bunu bile bile bu zamanlarda düğün yapan, eğlence tertip eden yöneticilerimiz var. Bu sorgulanması gereken bir durum değil midir?
İnanmadığı halde bir inanç toplumuna yönetici olmak, önder olmak tuhaf ve yeteri kadar yamuk bir durumdur.
Kimse inanmak ve Aleviliğin kurallarını yerine getirmek zorunda değildir. Fakat aynı kimseler hem inanmayıp hem bir noktada bazı inanç değerlerini aşağılayıp küçümseyerek Alevilere yönetici olmak durumunda da değiller. Böyle bir durum varsa, bu işte bir bit yeniği aramak Alevilerin en insani hakkıdır.
Evet, Alevi toplumuna hizmet etmek için inanmak gerekiyor. Bu inancın ve yolun kurallarını yerine getirmek ve asgari düzeyde yaşamına uyarlamak, yaşamak gerekiyor. Aksi durumda ortaya çok yaman bir çelişki çıkar ve toplumsal hizmetler verimli olmaz.
Remzi Kaptan
|