Alevi İnançlı Sanatçılar/Aydınlar
Remzi Kaptan
Bizler insanız. Dolayısıyla da insanlık hakkında söz söyleme, düşünce belirtme yetkisine sahibiz. Kimse bize : “kim oluyorsunuz da insanlığın genel gidişatı hakkında söz söyleyip düşünce üretiyorsunuz, insanlığın sorularına cevap, sorunlarına çözüm arıyorsunuz” diye soramaz. Bizler insan olmaktan kaynaklanan hakkımızı kullanarak insanlığı ilgilendiren her konuda söz söyleme ve düşünce belirtme hakkına sahibiz. Sadece söz söyleme ve düşünce belirtme değil, aynı zamanda başka insanlara zarar vermeyecek ve onların özgürlüklerini hiç bir şekilde kısıtlamayacak biçimde meşru ve yasal yollardan düşüncelerimizi pratiğe geçirme hakkına sahibiz. Bu her insanın hakkı olduğu gibi bizlerinde hakkıdır. Ve bizler bütün söylediklerimizi, yaptıklarımızı bu doğal hakka dayanarak yapıyoruz.
Bizler nasıl ki büyük insanlık ailesinin bir üyesi olarak bazı duygu ve düşüncelerimizi belirtiyorsak aynı şekilde ait olduğumuz, bir parçası olduğumuz, kişiliğimizi şekillendiren, yaşamımızı biçimlendiren toplumumuz hakkında da söz söyleme, düşünce belirtme ve bunların gerçek olması olabilmesi için çalışmalar yapmaya hakkımız vardır. Hatta bu toplumun değerlerinin korunması, haklarının yasal güvenceler altına alınması ve bu toplumun inancının bütün insanlıkla buluşması için küçümsenmeyecek çalışmaların sahipleri olarak, emeğe verilen önemin bir gereği olarak daha çok söz söyleme hakkına sahibiz. Çünkü bizler toplumsal çıkarlarımızın korunması ve toplumsal gerçekliğimizi belirleyen değerlerin gelişmesi için emek sarf etmişiz. Birilerinin, bizleri biz eden değerlerimizi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasına veya tahrip etmesine karşı; yanlışları ortaya koymak suretiyle düşüncelerimizi belirtmeye başkalarından daha çok hakkı var. Bu, inandığımız ve emek verdiğimiz ideallerin gereğidir.
Bütün bu yukardaki ön açıklamaları toplumumuzun kültürel değerlerini sömüren, inanç yapımızı aşağılayan, asırlardır büyük bedeller verilerek ortaya çıkmış değerlerimizi hiçe sayan, onların içini boşaltan, özünü çarpıtan, yeri geldiğinde egemen inanç sahiplerine peşkeş çeken, kendi bireysel menfaatini her şeyin önünde tutan, bu inanca inandığını söyleyip inancın emrettiği insan tipiyle ilgisi olmayan, inancı yaşamadığı halde yaşıyormuş gibi görünen, cehaletini gidermek bir yana marifetmiş gibi ortaya seren ve böylelikle yoz yaşam biçimiyle -geçicide olsa- etkilediği gençliği yozlaştıran sözde sanatçılar için yaptık. Bu tür sanatçılar maalesef toplumumuzun mazlumluğundan, sahipsizliğinden faydalanarak toplumumuzu sömürüyorlar. Burada gerçek manada toplumumuzun kültürel değerlerini layıkıyla temsil eden, yaşam biçimleriyle, samimiyetleriyle, düşünceleriyle, sadelikleriyle bir çekim merkezi konumunda olan sanatçılarımızı, aydınlarımızı tenzih ederiz. İnancımızın kültürünü özüyle yansıtan, daha da geliştiren aydınlara, sanatçılara saygımız, muhabbetimiz sonsuzdur. Bunları belirtmedeki amacımız; herkesi ayni kefeye koymadığımızın bilinmesi içindir. Ancak bazı temel doğrulardan yola çıkarak tespitlerimizi yerinde yaparak sevgi duyulması gereken ile uyarılması gerekeni ayırt etmemiz gerekiyor. Çünkü gözlemlerimiz sonucu şunu rahatlıkla belirtebiliriz ki, muhabbet duyulması gerekenle, yerilmesi, uyarılması gereken yer değiştirmiş durumda. Bu haksızlıktır. Haksızlığa karşı duyarsız olmak da haksızlığa ortak olmaktır, haksızlığı dolaylı olarak olarak desteklemektir. Haksızlığın büyüğü-küçüğü, önemlisi-önemsizi yoktur. Haksızlık, red edilmesi, karşı gelinmesi gereken bir durumdur. Hele ki toplumu besleyen ana arterlerden biri olan sanata ve sanatçıya yaklaşım doğru temelde olmazsa veya toplumun sanatsal ihtiyaçlarını toplumun zararına olan olan kurumlar, kişiler karşılarsa, toplumsal çürüme kaçınılmazdır. Toplumsal çürümenin olmaması ve sağlıklı bir gelişmenin olması için ısrarla doğruların dile getirilmesi gerekiyor.
Sanatçı, sanatı icra eden kişidir. Sanatsa bir duygunun, tasarımın güzelliğin ve benzer şeylerin dışavurumunda, anlatımında kullanılan yöntemlerin tümüdür ve bu yöntemlerle ortaya konula üstün yaratıcılıktır. Her ne kadar birileri tarafından pazarlanan, sunulan kişilerin ürünleri “üstün bir yaratıcılıktan” uzak da olsa ve bunlar sanatı temsil etmeseler de özü itibariyle sanat ve sanatçının kavramsal anlamı böyledir. Bu manada kültür ve sanat bir birliktelik arz eder. Kültürün kavramsal anlamı olan toplumsal düşünüş birliği, geleneksel yaşayış, asırların oluşturduğu bilgi birikiminin gelecek kuşaklara aktarım boyutu olayı daha anlaşılır kılıyor. Nitekim toplumsal gerçekliğimizde sanatın önemli dallarından biri olan şiirin ve şiire bağlı olarak deyişlerin önemi çok büyüktür. Baskı altına alınan ve yaşam alanları daraltılan, kendi inancını inkar etmesi dayatılan, baskıların yer yer katliamlarla desteklendiği zamanlarda şiir hem bir bilinç taşıyıcısı hem de bir moral taşıyıcısı olmuştur. Her türlü yazılı belgenin imha edildiği o dönemler de bazen bir mısra toplumun dilinde ve yüreğinde öylesine yer ediniyordu ki hiç bir zalimin gücü onu oradan çıkartamıyordu. İste sanat budur. Sanatçı da zor koşullarda bile, ölümün kaçınılmaz olduğu şartlarda bile üstün üretimiyle toplumsal morali ve bilinci koruyup geliştiren kişidir. Pir Sultanların sırrı burada yatmaktadır. Neden Pir Sultan Abdal'ı, Yedi Ulu Ozanı aşacak yapıtlar ortaya çıkmıyor veya “büyük sanatçı” iddiasında olanlar neden hala Pir Sultan Abdal'da simgeleşen geleneğin çok çok gerisindeler?!
Bazı güçlerin veya daha başka faktörlerin etkili olmasıyla tv denilen sahtekar, hilebaz yapının şöhret yaptığı sanatçıların oturup kendi konumlarını gözden geçirmeleri gerekmektedir. Bin bir zorlukla ve onlarca kişinin canhıraş çabalarıyla oluşturduğu derneklerin, kurumların düzenlediği etkinliklerde sahneye çıkıp on beş (15) dakika kalıp bir İki Pir Sultan deyişi söyleyip o etkinlikten elde edilen gelirin neredeyse tamamına yakınını alıp gitmek sanatçılık değil, olsa olsa sahtekarlıktır. Ortalama ücretle çalışan bir insanın altı (6) ay boyunca alın teriyle kazandığı parayı on beş dakika için talep etmek en hafif deyimle ahlaksızlıktır. Şimdi kimse çıkıp “başka inançtan ve düşünceden sanatçılar daha çok alıyor” demesin. Bu doğru değil. Doğru olsa bile Pir Sultan geleneğinde böyle bir anlayış yoktur. Pir Sultanı Pir Sultan yapan onun değerleridir. Hem çağdaş Pir Sultan iddiasında olacaksın hemde Pir Sultanı Pir Sultan yapan değerlerden uzak duracaksın. Bu olmaz. Bazılarına yutturulmuş olsa bile, bizler bunu kabul etmeyiz. Elbette sanatçının emeğinin karşılığı verilecek. Ancak böylesi şartlar altında bu rakamlar kabul edilemez.
Olayın maddi boyutu bir taraf manevi boyutu da korkunç derecede yozdur. Gözlemlerimize dayanarak söyleyebiliriz ki bazı “sanatçıların” durumu içler acısıdır. Dem almayı alkoliklik algılayandan tutunda yobazlığı red eden inancımızı hiç bir değer tanımamak olarak algılayana kadar yığınla örnek gözlemledik.
Elbette sanat insanları, genel toplumsal katmanlardan farklı düşünüp yaşayacaklardır. Genel geçer değerlere ve kurallara kuşkucu yaklaşacaklardır. Ancak farklı yaşam tarzlarına sahip olmak, bazı geleneklere kuşkucu yaklaşmak toplumun değer yargılarını küçümsemek değildir. Ya da asırların imbiğinden süzülerek günümüze ulaşan değer birikimlerini “gericilik” olarak görmek değildir.
Sanatçıya saygı, sanatçının farklı yaşam sahibi olmasına saygımız vardır. Ne var ki aynı saygıyı toplumumuzun genel değerleri söz konusu olduğunda göremiyoruz. Birileri çıkıp “genel değerlerinde tabu olmaması, sorgulanması gerektiğini” söyleyebilir. Ya da “bu genel değerlerin nasıl genelleştiğine” kuşkuyla bakabilir. Elbette tartışma ve bunun beraberinde farklı yaklaşımlar olacaktır. Ancak bütün bunlara rağmen toplumsal yapımızı şekillendiren temel taşlara saygının şart olduğu bilinmelidir. Eğer temel olanlarımıza böyle saygısızca, ukalaca, hoyratça yaklaşılırsa kabul etmeyiz.
Hiç kimse söylediklerimizin “anlaşılmaz olduğundan” yakınmasın. Söylemek istediklerimizin çok olması ve bu doğrultuda satır başlarını vurgulamamız birilerinin eleştiri gerekçesi olmamalıdır. Her halükarda bizler için önemli ve bir anlamda hayati mesele taşıyan bir durumdur. Toplumumuzun -bir şekilde de olsa- düşünce ve ruh yapısını etkileyen ve yönlendiren kurum ve kimselere karşı tavır almamız zorunluluktur. Doğru ve iyi olanı sahiplendiğimiz kadar, yanlış ve kötü olanı da açığa çıkartıp eleştireceğiz. Bu anlamda konunun önemi gereği bu tür eleştirisel çalışmalarımız genelden somut olay ve kişiler bağlamında sürecektir.
|