Papa’nın özür dilemesinden sonra
Aleviler-Sünniler, Katolikler-Protestanlar
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
İçerisine girdiğimiz bu bin yılın ilk dönemlerinde Hristiyanlık dünyasında önemli gelişmeler olmakta. Almanya’daki Katolik ve Protestan kiliseleri arasında varılan uzlaşmadan sonra Katolik dünyasının ruhani önderi Papa II. Jean Paul, önemli bir açıklamada bulundu. Papa II. Jean Paul, bu güne kadar kilisenin işlemiş/sebep olduğu suçlardan dolayı bütün dünya insanlığından özür diledi. Bu özür çok önemli bir gerçeği de beraberinde getirdi. Papa’nın özür dilemesi kilisenin –Katolik kilisesinin- geçmişte de olsa hata yaptığı, suç işlediğidir. Gerek Hristiyanlar içinde farklı düşünenler olsun, gerek diğer inanç gruplarına karşı olsun kilise hiçte “masum” değildir. Engizisyon mahkemeleri, haçlı seferler, Amerika yerlilerine uygulanan vahşetler kilisenin bilinen hatalarıdır.
Bilindiği gibi bütün inançlar, özünde bir üst toplumsallaşmayı hedeflemişlerdir. Bu bakış açısıyla bakıldığında inançlar birer devrim niteliğindedir. Hristiyanlık inancının da özünde bu anlayış vardır. Hz. İsa ve Havarileri büyük mücadeleler vermişlerdir. Ne zamanki Hristiyanlık inancı Roma imparatorluğunun resmi dini oldu; bu anlayışını da yitirmeye başladı. Tabii burada inancın kendisinde bir sorun yok. Sorun; inancı bir iktidar aracı olarak kullananlardadır. Asırlarca insanlığa acı çektiren köleci Roma imparatorluğu, kendisine Hristiyanlık maskesi takarak eski hegomanyasını sürdürmeye çalışmıştır. Hz. İsa’nın, Havarilerin ve Azizlerin inancını hiçe sayarak, Hıristiyanlığı bir yayılma ve başka toplumları egemenlikleri altına alma aracı olarak kullanmaya çalıştılar(ki bunda başarılı da oldular). Bunun sonuçları çok vahim oldu. Haçlı seferler, Martin Luther’in baş kaldırısı, engizisyon mahkemeleri.... Bütün bunlar Papa’nın özür dilemesi ile geçiştirilir mi? Tartışılır. Her halükarda olumlu bir gelişme ve umarız sonucu da getirilir.
Vatikan’ın bu olumlu açıklaması ve özrü Hristiyan dünyada olumlu tepkiler aldı. Bir çok teolog, sosyolog ve tarihçi sıranın İslam’da olduğuna işaret ettiler. Gözlemciler yaratılan/yaratılmak istenen bu olumlu atmosferde, egemen Sünni inancın mensuplarının da özeleştiri vermesi gerektiğini belirtmekteler. Tabii bu sadece iyi niyetli bir istem olarak kalmakta. Nitekim İslam’daki egemen Sünni inanç mensupları bırakın özeleştiri vermeyi, özür dilemeyi daha İslamiyet içindeki farklılıkları dahi kabullenmemiştir. Egemen Sünni inanç mensupları hâlâ inkara devam etmektedir. Alevi inancını yok saymaktadır. Çok zorlandığında ise İslamiyet dışıdır diye ucuz, kendisinin bile inanmadığı bir yönteme başvurmaktadır.
Olayın tarihsel boyutuna bakıldığında İslamın gelişim süreci ile Hristiyanlığın gelişim süreci bir birine benzemektedir. İslamiyet, başta Hz. Ali’nin soylu mücadelesi olmak üzere büyük bir inanç savaşımı verilerek kendisini kabul ettirmektedir. Kendisini kabul ettirmekle beraber büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır. Zamanın büyük putperest bezirganları da Müslüman olmaktaydılar. Bu oluş, İslamiyete inandıkları için değil, gelişen ve güçlenen İslamiyetin değerlerine konmak içindi. Nitekim daha sonra yaşanan ve günümüze dek etki bırakan süreç bunun kanıtıdır. Kısaca belirtmek gerekirse; bir tarafta inancın özüne inananlar Ehlibeyt ve taraftarları, bir tarafta inancın kazanımlarını sahiplenmek isteyen ve inancı bir iktidar, egemenlik aracı olarak kullananlar. İslam tarihi bu iki gücün etkisinde şekillenmiştir. Aradan asırlar geçmesine rağmen, bir çok değişikliklere uğramasına rağmen bu iki gücün mücadelesi günümüzde de devam etmektedir.
Bilindiği üzere iktidar beraberinde haksızlıkları da getirir. Bu anlamda Alevi toplumu büyük bir trajedi yaşamıştır. Aleviler, -küçük bir kesit dışında- hiç bir zaman iktidar olmamışlardır. Belki olmak istemişler belkide öğretinin bir gereği olarak ilkelerini yaşama geçirmek istemişlerdir. Nedeni ne olursa olsun Aleviler asırlardır çok büyük acılar yaşadılar, sayısız kere isyan ettiler. İnsanlık tarihinin tanık olduğu güç dengesinin farklı dengesizliğine rağmen büyük direnişlerde verildi. Asırlar önceki tarih bir yana günümüzde dahi Alevi inancına inananlar katliamlara maruz kalıyorlar. Bunun en son örnekleri, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi katliamlarıdır. Bunlar açık Alevi katliamlarıdır. Aleviliğe ve Alevilere büyük bir düşmanlık ve kin var. Bu katliamlar bu düşmanlığın göstergesi, kanıtıdır. Bugün bir çok insanın kabul etmek istemediği ama acı bir gerçek olarak duran bir Alevi gerçekliği vardır. Bu gerçeklik hiç bir zaman yok edilmeyecek kadar açıktır. Her ne kadar birileri Alevilere zorla başka bir inancı empoze ediyorsa da Alevilik varlığını korumaya devam edecektir.
Evet, acı bir olaydır ama gerçektir. Günümüzde dahi Alevi çocukları okullarda Sünniliği öğrenmek zorundadır. Alevi kelimesi ile vakıf, dernek vs. adı ile kurumlar oluşturmak yasak. Devlet bir kurum oluşturuyor adına ‘Diyanet’ diyor. Bu kurumun doksan bin kadrosu var ama içinde bir tek Alevi yok. Halbuki nüfusun yarısına yakınını Aleviler teşkil ediyor. Alevilerde diğer vatandaşlar gibi vergisini ödüyor ama hizmete gelince, eşit hak istemeye gelince ‘ Alevilik diye bir inanç ‘yok diyorlar. Bu kadar inkar kabul edilir mi? Bu kadar katliam kabul edilir mi? Kimsenin başka bir kimse üzerinde tahakkümü yoktur. Bu inanç içinde geçerlidir. Yanlış olabilir ama neticede bir inançtır ve Aleviler inandıklarının gereğini yerine getirmek istiyorlar. Kimsenin bunu yok saymaya demagoji yaparak inkar etmeye hakkı yoktur.
Belirtiklerimizi bir bütün olarak özetlemeye çalışırsak; yeni bir bin yıla merhaba diyen insanlık alemi kavgaların, savaşların olmadığı bir dünya istiyor. Bunun içinde diyaloglar geliştiriliyor. Katolik kilisesinin önderi olan Papa II. Jean Paul, tarihi bir açıklamada bulunarak kilisenin verdiği zararlardan dolayı bütün insanlıktan özür diliyor. Özür dilemek erdemliliktir. Bu özür aynı zamanda yeni kavgalar yerine barış ortamını hazırlıyor. Bütün bunlardan yola çıkarak, tarih boyunca ve günümüzde de Aleviler egemen iktidar olan Sünniler tarafından ezildiler/eziliyorlar. Artık bir haksızlığı ve utancı ortadan kaldırmak için zaman gelmiştir. Sünniler, Alevilerden özür dilemelidir! Aleviler ile Sünniler kardeştir. Maalesef insanın kardeşini seçmek gibi bir hakkı yok. Bu inanç içinde geçerli. Sünni inanca sahip olan kardeş daima Alevi yok saymaktadır. Onun malına mülküne sahip çıkmakta, onu aşağılamakta. Bu da kardeşliğin doğasına aykırı bir durumdur. Sünni kardeş bu güne kadar yaptığı haksızlıklardan dolayı özür dilemelidir, af dilemelidir. Suçu çok büyüktür. Özrü kabul edip etmemek Alevi kardeşin taktiridir.
Kavgasız savaşsız bir ortam isteniyorsa, ilk etapta bu gerçekleşmeli ve Alevilerin inkarı ortadan kaldırılmalıdır
|