Alevice Yaşam Çelişkilere Sondur
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
Bugün Alevilerin yaşadığı sorunların, zorlukların nedeni, Aleviliğin doğru bir tarzda uygulanmamasından kaynaklanmaktadır. Alevilik bütün yönleriyle benimsenip içselleştirilirse yaşanan sorunların, çelişkilerin büyük bir çoğunluğu kendiliğinden giderilmiş olunur.
Aleviliği diğer inançlardan ayıran özelliklerin başında her yaşanan olayın, olgunun salt dışsal (zahiri) yönüyle görülemeyeceğidir. Bu olguların birde görülmeyen bir çok içsel (Batıni) anlamı vardır. Buna bir "yöntem" de denilebilinir. Bu içsel anlamı, gizi anlamaya çalışma bu doğrultuda soru sorma ve nedenleri araştırma Aleviliği diğer inançlardan ayırıyor. Bu yöntem insan yaşamını kolaylaştıran bir yöntemdir. Bu noktada Alevi inanç sisteminin şekillenme dönemine bakıldığında bu yaşamı kolaylaştırma ve daha çok anlamlandırma yönteminin nasıl ortaya çıktığı görülebilinir.
Bugün hangi açıdan bakarsak bakalım insanlığın ezici çoğunluğu sorunlarla, çelişkilerle boğuşmaktadır. İnsanlık yaşamın anlamını çözmeye çalışıyor. Çözmeye çalışırken de inançlara başvuruyor. Tabii inançları bir iktidar aracı olarak kullananların yaşama anlam verebildikleri görülmemiştir. Bu anlamda yaşamı anlamlandırması gerekenler yaşamı anlamsızlaştırıyorlar. Bu anlamsızlaştırmanın sonucu güven ve itibar kaybediyorlar. Bu da iktidar hırsının doğal bir sonucu olsa gerek.
İnsanoğlunun sorunlarına iki açıdan bakmak gerekir. Bunlardan birisi yaşamsal sorunlar, - ki bunlar temel gereksinimler olan yeteri kadar beslenme, eğitim, sağlık hizmeti, konut vs.- ikincisi ise düşünsel sorunlardır. Bunlarda ben kimim, yaşam nedir, neden buradayım vs... Alevi inancı bütün sorunlara kaynaklık eden bu iki soruna çözüm getirmiştir.
Birinci soruna getirdiği çözüm: Alevi inancı hiç bir zaman iktidar hırsını savunmamıştır. Bunun tersine bütün tarihi boyunca daima eşitliği, paylaşmacılığı, kardeşliği ilke edinmiştir. Eşit bölüşümü, 72 millete bir gözle bakmayı, eline beline diline sahip olmayı, kadın eşitliğini, doğaya saygıyı, insanın kendisi ile barışık olmasını ilke edinmiştir. Ortaya koyduğu hukuk sistemi ile (ki bu halk mahkemesi şeklinde uygulanmıştır) çağın çok ilerisinde olduğunu kanıtlamıştır. Alevilik bundan asırlar önce ‘yarin al yanağından gayrı her şey de ortaklık’ şiarı ile adaletli bir paylaşımı insanlığa önermiştir. Önermekle kalmamış adil bir paylaşım için mücadele vermiştir. Tabii bu onurlu tarih egemenler tarafından yok sayılmak istendiği için gün yüzüne çıkamadı. Ama işin özü böyledir.
Birinci soruyu özetlersek; Alevilik bugün değil, bundan asırlar önce eşit bir paylaşımı ilke edinmiştir. Herkese ihtiyacı olduğu kadar verme, kolektif bir şekilde sorunların üstesinden gelme, herkesin eşit olduğu bir ortamda ibadet etme, hiç kimseyi eksiğinden ötürü hor görmeme ama yanlışlarını düzeltmesi için yol gösterme, ön yargılardan uzak insanı insan olduğu için sevme bütün bunlar ve daha belirtemediğimiz bir çok özellik Aleviliği bütün insanlığa bir değer olarak ulaşmasını sağlıyor. Ve Alevilik insanlığın sorunlarına çözüm olma yolunda iddiasını bu ilkelerle güçlendiriyor. Yukarıda da izah etmeye çalıştığımız gibi Alevilik salt insanın yaşamsal sorunlarını değil, düşünsel sorunlarını da çözmeye aday. Bugün insanlık kendisini salt dini dogmalarla veya bir takım ideolojilerle sınırlı tutmuyor. İnsanoğlu yapısı gereği olsa gerek daha fazlasını talep ediyor. Ne dini dogmalar ne de yaşam gerçeğini yansıtmaktan uzak bir takım ideolojiler insanlığa yetmiyor. ‘Ben kimim, neden buradayım, nasıl oluştum, biyolojik ve ruh nasıl bütünleşti?’ gibi akla gelecek ve gelmeyecek olan sorulara mevcut felsefeler, egemen ideolojiler, rantçı anlayışlar cevap bulamıyor. Bulduğu cevaplara kendisi bile inanmıyor. Alevilik yaşamsal ve düşünsel soru(n)lara özgün çözümler getirmiştir. Alevilik ne pahasına olursa olsun zalime boyun eğmemeyi, biat etmemeyi ilke edinmiştir. Hiçbir ırkı başka bir ırktan üstün görmemeyi, 72 millete aynı değerde bakmayı
ilke edinmiştir. Kendisine yapılınca hoş olmayacak bir davranışı başkasına yapmamayı ilke edinmiştir. Ortaçağ karanlığında insanlar ‘Allah’ adına ‘din’ adına kan akıtırken Alevilik ‘Allah’ın kanunlarını sorgulamıştır. Resmin, müziğin, şiirin kısacası sanatın günah diye kabul edildiği dönemlerde Alevilik sanatı geliştirmiştir. Bütün bunlar birer varsayım değil, gerçeklerdir. İsteyen Alevi öğretisinin burada belirtilenlerin bin kat fazlasını tarafsız tarihçelerden öğrenebilir.
Bütün inançların temelinde insanlığa hizmet vardır. İnsan yaşamını anlamlaştırma, ona belirli kurallar getirerek, disipline ederek bir ileri ki toplumsallaşmayı sağlama vardır. Diyebiliriz ki tek tanrılı dinlerin temeli budur. Anlam verme isteğine göre değişse de bütün inançlar kendi dönemlerinde bir üst aşamayı gerçekleştirmişlerdir. Bu üst aşamanın daha yetkince gelişememesi ve giderek gericileşmesi inançların, imparatorlukların resmi dini olarak kabul edilmesinden sonra başlıyor. Üç büyük din olan; İslamiyet, Yahudilik ve Hristiyanlıkta bu durum açık ve net olarak görülmektedir. Burada bariz iki örnek verebiliriz. Bunlardan ilki Hristiyanlıktır. Hristiyanlık, Hz. İsa’dan sonraki 300-400 senelik dönemde saflığını ve ilerleticiliğini sürdürmüştür. Daha sonraki süreçte ise Roma imparatorluğunun resmi devlet dini olarak çok kötü bir mecraya itilmiştir. Burada sorun Hristiyan inancının ilkeleri değil, sorun inancı manupüle eden egemen güçlerdir. Aynı durum İslamiyet için de geçerli. Bir tarafta Ehlibeyt ve taraftarları, diğer tarafta ise eskinin büyük put perest bezirganları. Aleviliğin en önemli dönemi diyebileceğimiz bu dönemde iktidar hırsı o kadar vahşileşti ki, İslam peygamberinin sevgili torunu İmam Hüseyin ve ailesi Kerbela çölünde acımasız ve haksız bir şekilde katledildiler. Emevi devletinin başı yezit, İslam peygamberinin torununu ve ailesini İslamiyet adına katlediyordu. Tabii ki burada yezit ve diğer iktidar sahiplerinin derdi İslamiyet değildi. Onların derdi iktidardı.
İktidar hırsının sebep olduğu haksızlıklar vardı. İslam peygamberinin sevgili torunu Hüseyin, dedesinden ve babasından aldığı miras gereği haksızlıkların karşısına çıktı. En ufak bir tereddüt dahi göstermeden şehadeti ile insanlığa onurlu bir miras bıraktı.
‘Alevice yaşam çelişkilere sondur’ derken zalimin zulmüne direnen ve şerefli bir tarihi direniş gösteren bu yüce insanları temele alıyoruz. Yoksa yeni bir inanç keşfetmedik. Alevi tarihi binlerce böyle örnekle doludur. Nerede bir sorun varsa , Alevilik orada kendiliğinden oluşmuştur. Dini dogmalara, haksızlıklara, baskılara karşı çıkanlar kendiliğinden Alevi olmuşlardır. Bizim amacımız birilerini zorla Alevi yapmak değil. Biz bir mesaja vurgu yapıyoruz. İnsani istemlerde bulunuyor, ne adına olursa olsun yapılan baskıların ortadan kalkmasını istiyoruz.
Bütün bu belirttiklerimizi özetlemeye çalışırsak; Alevilik, insanın damla misali derya ile buluşmasını, kirden-pastan arınmasını, bencil egoist davranışların insanı içten içe kemirdiğini, iktidar hırsının insanlığa acı trajediler yaşattığını, insanın Allah’tan korkması yerine sevmesini, evrenin bir parçası olarak insanın kendisiyle barışık olup pozitif düşünmesini, insanların din, dil, ırk, renk ayrımı yapmadan önyargısızca birbirlerine yaklaşmasıdır. Alevilik/Aleviler asırladır bunu yapmaya çalışıyorlar. Aleviler –özellikle de günümüz Alevileri- bu konuda ne kadar başarılılar tartışılır. Ama Aleviliğin özü böyledir. Alevilik tarih boyunca kendisini kuşatan iktidarlara özünü kaybetmeyerek karşı koydu. Özünü koruma salt Alevilik için değil, tek tek bireyler için de geçerlidir. Günümüz bireyi, insani özünü koruyarak kendisini çelişkilerden soyutlar, kirden arındırır. Günümüz insanının en büyük çıkmazı her şeyin çıkar çerçevesinde şekillenmesidir. Çıkar ilişkisi handikabı güvensizliği getirmiştir. Alevilik asırlar önce bu çelişkiyi ortadan kaldırmıştır. Cemde herkes ‘üryan – püryan’dır. Yani benliklerinden arınmıştır. Buna muhabbet kültürünü de ekleyebiliriz. Muhabbet kültüründe Cemdeki kadar olmasa da bir duygu yoğunluğu ve arınma yaşanmaktadır. Muhabbet kültürünü günümüzde uygulamak pek zor olmasa gerek.
|