Önderlik
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
Hâlâ tartışılan bir konudur. Önderliğin doğuştan, yaratılıştan gelen bir özellik mi olduğu ya da zamanla insanın kendini geliştirmesi, yeteneklerinin açığa çıkartılmasıyla mı ortaya çıktığı konusu. Sosyal bilimciler tartışa dursun, önderliğin toplumsal yapı üzerindeki etkisi azalmak yerine artamaya devam ederek günümüzde de önemini koruyor. Büyük olasılıkla gelecekte de önderlik belirleyici olmaya devam edecektir.
İnsanlık tarihi sayısız önderlik örneğiyle doludur. Doğru zamanda doğru kararı vererek toplumlarını geliştiren, kurtaran önderler olduğu gibi, yanlış kararlar vererek gereken cesareti göstermeyerek önderlik ettikleri toplumları uçuruma yuvarlayan önderlerde olmuştur. Bütün bu zengin deneyimler bizlere çağdaş önderliğin nasıl olacağı konusunda önemli veriler sunuyor.
Önderlik büyük bedeller gerektiriyor. Sarsılmaz bir inanç, yenilmez bir irade, çelikten bir direnç, tartışılmaz kararlılık... gerektiriyor. Dolaylı veya sayısız engeller çıkartılır önderliğin önüne. Her türlü hileyle, entrikayla, komployla, önder adayı davasından vazgeçirilmeye çalışılır. Potansiyel önder adayına ha bire “Neden sen de diğer yaşıtların gibi hayatını yaşamıyorsun? Sana mı kaldı Alevilerin toplumsal sorunları? Sen kendi hayatına, ailene bak.” gibi bin bir engelleyici, geri düşürücü dayatmalarda bulunulur. Bazen insanın en yakınındaki kişi dahi önderin/önder adayının soylu davasını anlamaz. İnsanın/önderin idealleri, umutları bilinmez. İnsanı dar bir çerçeve içinde tutmak isterler. Bu, şüphesiz iyi niyetli bir davranış da olsa, özünde potansiyel önder adayını dar kalıplara hapsetme tutumudur.
İşte önderlik her türlü zorluğun olduğu böylesi durumlarda ortaya çıkar ve toplumsal anlamda kazanımlarda bulunur. “Zor koşullar güçlü önderler / kişiler ortaya çıkarmıştır” sözü boşuna söylenmemiştir. Ancak burada çok üzülerek bir tarihsel gerçekliği ortaya koymamız gerekiyor. Kabaca son ikiyüz (200) yıldır Alevi toplumunda önemli bir önderliksel gelişme yaşanmamıştır. Elbette bu süreç zarfında önderleri olmuştur Alevi toplumunun. Fakat bir Pir Sultan Abdal, bir Hasan Sabbah, bir Şeyh Bedrettin, bir Baba İshak, Baba İlyas, bir Bozoklu Celâl, bir Hacı Bektaş Veli, bir Mevlâna... ortaya çıkmamıştır. Önderlerimizin hepsini artısıyla eksisiyle kabul ediyoruz, ancak bu ikiyüz yıllık süreçte ortaya çıkan önderlerimizin çok yerel kaldıklarını, yetersiz olduklarını, çağının gereklerini iyi kavramadıklarını, kendilerini doğru bir şekilde yaşatamadıklarını, politika üretmekte yetersiz kaldıklarını, devlet sistemlerini tahlil edemediklerini... görürüz. Şüphesiz önderlerimiz, bu belirttiğimiz eksiklerin yanında bir çok önemli gelişme de yaratmışlardır. Bunca baskıya rağmen toplumumuzun mevcudiyetini korumuşlardır. Bu anlamıyla bizden gereken saygıyı görüyorlar. Ama ne acıdır ki önderlerimiz, bu belirttiğimiz ve daha belirtmediğimiz yığınla yanlıştan dolayı toplumumuzun gerekli çıkışı yapamamasından da sorumludurlar. Önderlerimiz, mevcut olan kazanımları korumak adına sürekli tavizler vermişler ve böylece mevcut olanın çoğunu da kaybetmişlerdir. Bizlerin günümüzde yaşadığı sorunların temelinde bu tavizkâr tutum rol oynamıştır. Taviz derken egemenler karşısında el pençe divan durdukları manası çıkmasın. Taviz derken, egemenlerle daha pasif bir ilişki biçimini kastediyoruz. Şüphesiz önderlerimiz inançları uğruna her türlü bedeli ödemiş ve ödemeye hazır olmuşlardır. Bundan en küçük bir kuşku yok. Ancak bazen bedel vermek, bedel ödemeye hazır olmak bile toplumun geleceği açısından yeterli olmamakta. Çünkü egemen sistemler her zaman yeni stratejiler geliştirmiş, ince taktikler devreye koymuşlardır. Bizlere düşen, inancımıza ters düşmeyecek şekilde bu strateji ve taktiklere doğru ve üstün yanıtlar vermek olmalıdır. Fakat bizler Köroğlu’nun “tüfek icat edildi, mertlik bozuldu” söylemindeki hatalara düşmüşüz. Mertlik bozulduysa, namertler çoğaldıysa bir kenara çekilmek yerine, yeni taktikler devreye koymak gerekiyor. Bütün bunlardan yola çıkarak çok önemli dersler almamız ve önemli sonuçlara ulaşmamız gerekiyor.
Önderler toplumun bugünkü konumlarını belirlerken, bugünkü tutumların geleceği de şekillendireceğinin bilincindedirler. Bu manada sorumlulukları çok çok büyüktür. İşte önderlikte budur zaten. Yani genelin sorumluluk almaktan kaçındığı bir zamanda ortaya çıkıp sorumluluk alabilmektir. Önderler zor koşulların, çetin dönemlerin insanlarıdırlar. Kararlar alınıp ve bu kararların en ivedi bir şekilde pratikleşmesi gereken zamanlarda önderler önderliklerini gösterirler. Yoksa rehavet döneminde ortaya çıkan şarlatan ve soytarıların önderlikle hiç bir ilgileri yoktur. Bu tip sahte önderlerin toplumsal kazanımlarda en ufak bir katkıları dahi yoktur. Aksine bunların kazanımların kayba dönüşmesinde katkıları vardır. Yalnız bu tip kişileri ciddiye almak gerekiyor. Bunları ciddiye alırken, bunların toplumun gelişmesindeki paylarından, azimlerinden, yürekliliklerinden, çalışmalarından... dolayı değil. Bunlar ciddiye alınmalıdır, çünkü bunlar gerçek önderlerin yolunu kesmek için bütün hilekârlıklara, entrikalara, sahtekârlıklara... başvururlar. Bunlara dikkat edilmesi şarttır.
Önderlik emek vermeyle gerçekleşir. Kendisini önemli sorun ve sorularda eğitmeyen/geliştirmeyen kişinin önderliği tartışılır. Önderlik çalışmak ile olur. Herkeslerden daha fazla çalışmayla olur. Önderlik sıradanlığı kabullenmez. Bunlar önderliğin doğasına aykırı unsurlardır. Önderlik, kendi içinde bir disipline sahip olmalıdır. Yılmadan yanlışları düzeltmeye çalışmalıdır. Pes etmek önderliğin kitabında yoktur. Doğru bildiklerini ısrarla, inatla, kararlılıkla... savunmak vardır. Önderlik kendi doğrularına inanmakla beraber, başkalarının doğrularını kendi doğrularıyla karşılaştırmaktan çekinmez. Eğer yanlış bir uygulama olmuşsa, bunun özeleştirisini vermekten kaçınmaz. Önderlikle diktatörlük karıştırılmamalıdır. Bizlerin önderlik anlayışında diktatörlük mahkûm edilmiştir.
Önderlik emek, çaba, çalışma, yoğunlaşma, fedakârlık, disiplin, üretkenlik, kararlılık, inanç, irade, alçakgönüllülük, erdemlik... ilkeleri etrafında şekillenir. Önderlik, nafile tüketimleri reddettiği gibi sadeliği esas alır. Önderlik özenti, taklitçi, yoz bir yaşamı reddetmekle beraber, buna alternatif bir yaşamı da somut olarak kendi yaşamıyla yaşayarak örnek olur. Önderlik, hak olanı savunur, bütün haksızlıkları reddeder.
Önderlerin, akıllı, bilgili, adaletli, namuslu, vakur, cesur, cömert, yumuşak huylu, vefalı, doğru sözlü, şefkatli, merhametli, sabırlı olmaları ve aceleci olmamaları gerekir. Gerektiğinde en büyük riski almak demektir önderlik. Ne kadar aksilik çıkarsa çıksın yoluna, inandığı değerlere bağlı olarak devam edendir önder. Kendi yanlışından dolayı başkasını suçlamak gerçek önderlerin tutumu değildir. Zor durumlarda metaneti koruyarak, en olumsuz sonuçları hesaplayarak ama olumlu düşünceyi de koruyarak dengeyi sağlayan kişi önderdir.
Yukarıdaki genel belirlemeler ışığında önderlere ilişkin düşüncelerimizi az da olsa belirlemiş olduk. Bu genel ilkeler doğrultusunda Alevi önder adaylarının gereken sonuca ulaşacakları kanaatindeyiz. Alevi toplumuna önder olmaya aday kişilerin, Alevi inancının özünü her halleriyle kendilerinde somutlaştırmış olmaları gerekiyor. Onların her hareketleri ile Aleviliği temsil ettiklerini bilmeleri gerekiyor. Bir adım atmadan önce bir değil, bin defa düşünmeleri, tartıp biçmeleri gerekiyor. Giyimlerinden tutalım, kullandıkları kavramlara kadar azami dikkat göstermeleri gerekiyor. Alevi inancının temel değerleriyle ters düşen en küçük bir davranışları bile çok büyük zararlara yol açabiliyor. Alevi toplumunun son yüzyılı bu tür acı tecrübelerle doludur. Bu söylenenler yerelden genele bütün Alevi önder adayları için geçerlidir. Yani ücra bir kasabada bulunan bir kurum yöneticisi de, en az binlerce kişiyi bünyesinde barındıran bir kurum yöneticisi kadar duyarlı olmalıdır. Her haliyle Aleviliği ve Alevileri en iyi bir şekilde temsil etmelidir.
|