İnanmaya İhtiyaç
İnanmak.
Duyu organların ve başka başka şeylerle, bildik, alışıldık, gündelik hayatta kullanıp test ettiğimiz ve bunun sonucunda doğruluğuna, varlığına kanaat getirdiğimiz ne varsa; bütün bu varlarla varlığını görmediğimiz/bilemediğimiz/kanıtlayamadığımız bir varlığa inanmak başlı başına üzerinde düşünülmeye değer bir fenomen değil midir?
İnsan neden inanmaya ihtiyaç duyuyor ki?
İnanmak insana somut olarak ne kazandırıyor?
İnanç olmasaydı, yani bir Yaratıcı Tanrıya inanı olmasaydı insanın zihinsel ve psikolojik gelişimi çok daha ileri bir aşamada mı olurdu veya hiç bu aşamaya gelmez ve bu satırların yazılmasına bile gerek kalmaz mıydı?
Eğer insanlar Nietsche'nin söylemiş olduğu “Tanrının ölmüş” olduğu düşüncesine/inancına itibar etmiş olsalardı acaba şu an insan soyu hangi pozisyonda olurdu?
Her anlamda, yani kültür, psikoloji, toplumsal adalet, hukuk, ekonomik gelişmişlik ve sorunlar, sınıfsal ayrımlar, savaş, askerileşme, ulus... ve daha yığınla şeyde insan nasıl bir durumda olurdu?
İnanmak bireysel bir olgudur. Birey toplumu oluşturduğundan ister istemez toplumsal anlamda da etkisi, tepkisi kaçınılmaz olacaktır. Bu gün oluşmuş yasaların/kuralların/disiplinlerin/işleyişlerin çoğunluğunda dolaylı veya direkt inanmanın getirmiş olduğu etkiler, yönlendirmeler kaçınılmaz olarak varlar.
Hemen hemen bütün toplumlarda ve o toplumların medeniyetlerinde inancın bariz bir etkisi vardır.
Gündelik hayatta bir şeyin doğru veya yanlış olduğunu bilmek için, işimize yararı olup olmadığını öğrenmek için, yaşamımızı kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağımızı anlamak için çeşitli yöntemler, metodolojiler, aletler, uygulamalar geliştirmişiz.
Bütün bu geliştirdiklerimizle varlığını veya yokluğunu kanıtlayamadığımız, somut olarak ortaya koyamadığımız, tanıtlayamadığımız bir varlığa inanıyoruz.
Neden inanıyoruz?
Sezgilerimizle, hissiyatımızla, aklımızın çoğu kez yetersiz kaldığının bilinciyle, erenlerimizin, yolu sürmüş olan ve sürmekte olan insan-ı kamillerimizin ortaya koymuş oldukları pratikleriyle ve daha nice nice anlatmadığımız his, düşünce, deneyim ve başka şeylerden yola çıkarak inanıyoruz.
İnanmak bize iyi geliyor.
İnanmak bizi güçlü kılıyor.
İnanmak durmaksızın umudumuzu yenilememizi sağlıyor.
Umudumuzu sürekleştirerek bizlerin her doğan güne aşkla sarılmamızı sağlıyor.
İnanmak ötelerin ötesini sezgi yoluyla görmemizi sağlıyor.
İnanmak güzeldir. Nasıl ki güzel olan her şeyi sevip, sahipleniyorsak inanmak da öyledir.
İnanıyorsan, inanıyorsundur ve inandığın senin için en doğrusudur.
Bizlerin inancı öyle softa ve kaba bir şekilde kalıpsal ve formel bir inanç değildir.
Bizlerin inancı tüm hücrelerde hissedilen bir inançtır. Özden gelen ve özü arayan, özü hedefleyen bir inançtır.
Öyle basit cennet cehennem hesabı ile inanmıyoruz. Yani cennete gitmek için inanmıyoruz. Cehennemden korktuğumuzdan da inanmıyoruz. Var olduğumuz için, var olmayı anlamlı bildiğimiz için, varoluşun bile başlı başına inanmayı anlamlı kıldığı için inanıyoruz.
Sevginin esas olduğunu ve aslında yüce Yaratıcının sevgi sonucu cümle varlığı var ettiğine inandığımızı ve inanmayı da bu sevgiye sevgiyle, aşkla cevap vermek olarak bildiğimiz için inanıyoruz.
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
|