Maddiyat İnsan İçin Esas Olmamalıdır
Kapitalizmin egemen ve belirleyici olduğu bir dünyada maddiyatı esas almadan nasıl bir yaşam sahibi olabiliriz?
Para gücünün her şeyi çekip çevirdiği, kapitalin şekillendirdiği ilişkiler ağında nasıl samimiyet ve insani değerlerin hakim olduğu sofralar kurabiliriz?
Her şeyin kariyer ve başarı oranında kabul gördüğü bir dünyada nasıl sırtımızı dayayabileceğimiz sağlam “arka'daş”lar ediniriz?
Tüm ilişkilerimizde belirleyici olan kapitalse, peki biz nasıl güven duyacağız?
Nasıl art niyetsiz seveceğiz ve sevildiğimizi bileceğiz?
Hep beynimizin arka kısımlarında bir yerde “acaba beni başarım ve param için mi seviyor, param ve kariyerim olmazsa anında beni terk mi eder? Annem-babam, ailem, arkadaşlarım bile beni başarılı olduğum için mi seviyorlar, değerli buluyorlar? Eğer başarılı olmasaydım ve beş parasız olsaydım eşim, ailem, arkadaşlarım, dostlarım beni yinede böyle sever, saygı duyar, benimserler miydi?”
Güvensizlik, kuşku, riyakarlık üzerine inşaa edilmiş olan bir yaşam gerçekten yaşam olabilir mi?
Olamaz.
Olur diyenler ya yalan söylüyorlar, yada yanılıyorlar.
Söylediklerimiz çok mu abartılı?
Söylediklerimizin gerçek hayatta karşılığı yok mu?
Öyle olduğunu düşünüyorsanız küçük bir test yapalım hep birlikte. Ama bu testi yaparken lütfen samimi olalım. En başta da kendimize karşı samimi olalım.
Testimiz su: farzedin ki maddi anlamda her şeyiniz ama her şeyinizi yitirdiniz. İşsiz-güçsüz beş parasız ortalarda kaldınız. Ve bu durum sür git devam ediyor. Ufukta da öyle iyi olacağına dair bir işaret yok. Eskiden güçlüydünüz ama şimdi eviniz yok, arabanız yok, işinizi kaybettiniz ve asgari ücretinden altında ancak zar zor geçiminizi kazandığınız bir işte çalışıyorsunuz. Oysa çevreniz, arkadaşlarınız, akrabalarınız sizin sahip olmadığınız ve hiç olamayacağınız maddi imkanlara ve güce sahipler. Bu durumda acaba eşiniz, çocuklarınız, aileniz, akrabalarınız, arkadaşlarınız, dostlarınız size nasıl yaklaşırlardı?
Size bakış açıları nasıl olurdu?
Size saygı duyarlar mıydı?
Sizi severler miydi?
Sizi değerli bulur, sofralarında yer verirler miydi?
Yoksa eşiniz durmadan söylenir, çocuklarınız sizi hiçleştirir, anneniz dahi yaptığınız yanlışları, hataları yüzünüze vurur, kaynananız sizden selamı keser, kayınlarınız size el kaldırır, kardeşleriniz sizi ahmaklıkla mı suçlarlardı? Lütfen samimiyet ve içtenlikle cevap verin.
Birde tersini düşünün. Maddi gücünüz ve diğer imkanlarınız şimdikinden kat be kat çoğalmış olsun. Bu durumda acaba konumumuz nasıl olurdu?
En yakınınız olanların, başta eşiniz olmak üzere size karşı davranışları nasıl olurdu?
Kaynananızın maddi manada her isteğini yerine getirmiş olduğunuzda size yaklaşımı nasıl olurdu?
Kayınlarınıza imkan sunmuş, onları paraya ve güce boğmuşsanız sizi el üstünde tutarlar mıydı?
Kardeşleriniz sizin için en güzel sözleri, iltifatları eder, siz daha görünür görünmez el pençe divan dururlar mıydı?
Bütün bu sorulara samimiyetle cevap verdiğimizde hiç istemediğimiz sonuçlar ortaya çıkar.
İlk durumda anında satılırsınız, tüm yiğitliğiniz yer ile yeksan olur, kişiliğiniz, düşünceleriniz, duygularınız değersizleşirdi. İkinci durumda ise kişiliğinizde çatlaklar, zayıflıklar, hatalar, saçmalıklar görünmez olur en iyi kimselerden olmuş olurdunuz.
Diğer kimseleri bir tarafa bırakın, en yakınlarınızın size bakış açısını, davranış şeklini, size yönelik değerlendirmelerini bir düşünün.
En yakınların yaklaşımı üç aşağı beş yukarı bu minval üzerineyse, yaşanmış ve yaşanmakta olan sayısız örnek önümüzde sağlam veriler sunuyorsa diğer kimselerin davranışlarını düşünmek bile gereksiz.
Bu bir gerçeklik değil mi? Biz çok mu abartıyoruz? Bunlar her gün yaşanmıyor mu?
Yok, bu abartısız her gün yaşanan acı gerçeklerden biridir. Kapitalimizin insan ilişkileri üzerinde yarattığı korkunç tahribatların sonuçlarıdır bunlar. Belkide aslında kapitalimizi, küreselleşmeyi ve yine bunun karşıtı ekonomik sistemleri bu insani ilişkiler bağlamında değerlendirmek gerekiyor. Borsadan, piyasalardan, yükselen ve düşen kurlardan ziyade günlük yaşamımıza yansımaları üzerinden değerlendirmek gerekiyor. Böylelikle aslında en doğrusunun ne olduğu, ne olması gerektiği ve bu doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda daha tutarlı bir öngörü ve bakış açılarına sahip olabiliriz.
Kapitalizmin, serbest piyasa ekonomisinin, acımasız rekabet koşullarının hakim olduğu; devlet mekanizmasının orta ve küçük boy işletmelerden ziyade büyük işletmeleri koruyup kolladığı ve bunun tüm dünyada “geçerli ve başarılı” bir sistem olarak “kabul gördüğü” bir zamandayız.
Böylesine bir gerçeklik karşısında bizler ne yapmalıyız ve ne yapabiliriz?
İnancımız ve değerlerimiz ekseninde, var olan gerçekliği göz ardı etmeden, gerçekleri görüp ütopik düşünceler batağına saplanmadan ve hayatta karşılığı olmayan, söylemde güzel ve çekici gelen ancak pratikte iflas etmiş kuramlara başvurmadan neler önerebiliriz?
Bizlerde elbette ki yer yüzünde yaşayan diğer insanlar gibi daha iyi bir ekonomik sistem için önerilerimizi şöyleceğiz, bunun var olması içinde mücadele edeceğiz. Yaşadığımız dünyada olup bitenlere duyarsız kalıp sadece kendi küçük dünyamızda yaşamayacağız. Global ve yerel anlamda insanlığın hayrına olduğuna inandığımız her tür yöntemi ve fikri insanlarla paylaşmaktan, tartışmaktan çekinmeyeceğiz.
Mesela “Rıza Şehri” sistemimizi düşünceden, inanç dünyasından çıkartıp pratik alanda uygunlanması noktasında tartışmalar yürütebilir, farklı versiyonları ve uygulama olasılıkları ile tüm insanlığa sunabiliriz.
Bizlerin bu yazıdaki ana konusu dünyanın ekonomik gidişatına dair fikirler ve farklı ekonomik yöntemler sunmak değildir. Bizlerin asıl derdi var olan ekonomik sistemin şekillendirmesiyle ortaya çıkmış olan ilişki ve düşünce kirliliğine karşı kendi penceremizden olabildiğince basit önermeler ve uygulamalar sunmaktır.
Belki bazıları çıkıp derki “kapitalizmin etkilediği ve şekillendirdiği yaşam biçiminde başka bir davranış şekli mümkün değildir. Kapitalizm yok olmadan bu ilişkilerde tekrardan insanca bir yöneliş almaz” diyebilirler.
Bizler öyle düşünmüyoruz. Bunu diyecek kimselerin örnek diye sunduğu eski Doğu Bloku ülkeleri ve Sovyet deneyimi de ne yazık ki pek iç açıcı değildi. Olmadığı içinde bir gecede yok olup gitti.
Neyse, bütün bu “ideolojik yaklaşımlar” bir yana bırakalım. Bizlerin asıl derdi mevcut kapitalist sistem içerisinde de bazı değerleri ve doğruları koruyabileceğimiz gerçeğidir.
Evet, yaşam koşullarımızı maddi birikim ne kadar etkilerse etkilesin bizler yinede bazı değerleri koruyabilir ve bu değerler doğrultusunda yaşamımızı daha da anlamlı kılabiliriz.
İlişkilerimizde maddiyat bir çok noktada etkili olabilir, ancak son sözü söylemede yani ilişkinin boyutunu belirlemede asla belirleyici olmamalıdır.
Bir kişiyi değerlendirirken onun cüzdanının kabarıklığını baz alarak değerlendirmemeliyiz. Daha çok düşüncesini, doğrularını, inanç boyutunu, insana ve doğaya yaklaşımını ve benzer şeyleri dikkate alarak değerlendirmeliyiz.
Maddiyatın çokluğu veya azlığı bizler için ölçü olmamalıdır.
İnsanız. İnsan demek her türlü yücelikle beraber her türlü olumsuzluğa ve yanlışlara da açık bir varlık demektir. Öyleyse hata yapabilir, sorun yaşayabilir, çıkmazlara girebiliriz. Birisi hata yaptı, suç işledi, sorunlarıyla baş edemez hale geldi diye onu yaşamımızda çıkarıp atmamız gerekmez.
Bize düşen düşmüş olana bir tekme vurmak değildir. Aksine, düşmüş olanı elinde tutup kaldırmaktır.
Eşimize, çocuklarımıza, ailemize, akraba ve dostlarımıza karşı yaklaşımımız asla ama asla maddi başarılar veya kariyer üzerinden olmamalıdır. Eğer en yakınımızdakilerden başlayarak çevremizdekileri maddi imkanlar ölçüsünde dikkate alıp ona göre bir ilgi gösterirsek, bu yapabileceğimiz en büyük kötülük demektir. Hem kendimize hemde çevremizdeki yakınlarımızın şahsında bütün insanlığa.
Öyleyse evimizin ve gönlümüzün kapılarını insan olan ve insanca davranış sergileyen tüm dostlarımıza açık tutalım. Tıpkı cemlerimizde olduğu gibi eşiğimizden adımını atar atmaz herkes aynı nazar ve değerdedir.
Remzi Kaptan remzi.kaptan@yahoo.com
|