Esas Olan Sevgi, Barış, Kardeşliktir
Adem'in çocukları olan Habil ile Kabilden bu yana yer yüzünde savaşlar, kötülükler, düşmanlıklar, yıkımlar, açlık, sefalet... hiç bir zaman eksik olmadı.
Sevgi, huzur, dostluk, kardeşlik atmosferindeki bir yaşam her zaman için ötelere ertelendi. Esas alınması gereken böylesi bir yaşam iken, esas alınan çoğunlukla savaşlar, düşmanlıklar, hoşgörüsüzlük, ötekileştirme, baskı altına almak oldu. Dostluk, kardeşlik, sevgi, huzur, barış hep lafta kaldı. Gücü yeten yetene bir dünyada yaşadı, -yaşıyor, yaşayacak- insanoğlu.
İnsanoğlunun sevgi ve barış içerisinde bir arada yaşaması neden ötelere ertelenir ki?
Bu dünyada sevgi ve barışın hakim olduğu, kardeşliğin ve dostluğun esas alındığı, farklılıkların zenginlik olarak algılanıp saygı duyulduğu zamanlar mutlaka olacaktır, olmalıdır.
Adem peygamberin çocuklarının savaşı ilelebet sürmemeli. Belki tam anlamıyla, mutlak olarak düşmanlıklar asla bitmeyecektir. Ancak düşmanlıkları en asgari düzeye indirmek, savaşları engellemek ve farklı olana saygıyı hakim kılmak (Yunus Emre'nin muazzam deyimiyle “cümle yaratılanı yaratandan dolayı sevmek”) mümkün.
İşte bu mümkünlüğün olması için dinler, inançlar, ideolojiler, öğretiler önemli “araçlardır”.
İnsanın huzuru, kardeşliği hakim kılabilmesi, anlamlı ve mutlu bir hayatın sahibi olabilmesi için araç bazen amaç haline geliyor ve aracın kendisi sorun çözmek yerine sorunları, düşmanlıkları derinleştiriyor, savaşlara sebebiyet veriyor.
Genel olarak böyle. Her ideoloji, din, inanç öz olarak insana anlamlı ve mutlu bir hayat için vardır. Eğer inanç, ideoloji, din insana huzur, barış, esenlik yerine savaş getiriyorsa, var olan sorunları çözmek yerine sorunları daha da katmerleştiriyorsa, insanları birliğe yönlendireceğine daha da ayrıştırıyorsa; o zaman bunun irdelenmesi ve hiç bir kutsalın arkasına saklanmadan, demagoji ve kuru propagandaya taviz vermeden ret ve mahkum etmek gerekiyor.
Alevilik inancına mensup olan Aleviler olarak şunu rahatlıkla diyebilir ve bununla övünüp gurur duyabiliriz: geçmiş tarih bir yana, son yüzyılda biz Aleviler hiç bir kimseyi inancı farklı diye katletmedik.
Biz Aleviler inancı farklı diye hiç kimseyi katletmedik ama ne yazık ki aynı durum başka dinlerin, inançların mensupları için geçerli değil. Ne yazık ki hala birileri kendi inançlarını, dinlerini, ideolojilerini “yegane ve şaşmaz doğru” diye kabul ediyor ve kendisi dışındaki her farklılığı yok etmek istiyor. Şartlar ve ortam uygun olduğunda da kutsal değerler ve doğrular adına hiç çekinmeden kendisinden farklı inanıyor ve düşünüyor diye acımasız şekilde insanları katledebiliyorlar.
Meşru savunma dışında hiç bir öldürme doğru değildir. Bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmektir. Hele din adına, inanç adına, ideoloji adına insan öldürmek asla ve asla kabul edilmez bir davranıştır.
Dini, inancı, düşüncesi, rengi, cinsiyeti bizden farklı diye insanları öldürmek, düşmanlık gütmek her zaman için reddedilmesi gerekendir.
Düşmanlık yerine kardeşlik, dostluk, dayanışma, barış, sevgi ve saygıdır esas alınması gereken -ve aynı zamanda doğru olanda budur-.
Şimdi olmasa bile eninde sonunda bu anlayış yer yüzünde (tam anlamıyla hakim olmasa bile) dominant olacaktır.
Düşmanlık yapan, insanın mutluluğunu ve huzurunu esas almayan, insanlar arasındaki farklılıkları zenginlik ve değer olarak görmek yerine yok edilmesi gerekenler olarak görenler insanlığın vicdanında mahkum olacaklardır. Buna karşın dostluğu, saygıyı, barışı öğütleyip savunanlar ise her zaman için insanlığın gönlünde taht kuracaklardır.
Kutsal değerlerin arkasına saklanıp insanı yok etmeyi öneren/yok eden inançların, dinlerin, ideolojilerin geleceği yoktur. Belli dönemler bu türden dinler, ideolojiler hakim olsa da uzun vadede insanları kutsal değerler adına katleden bir yapının geleceği olmayacaktır.
İnsanı esas alan, insanın huzurunu ve mutluluğunu merkeze koyan, farklılıklara saygı gösteren, şiddeti ve savaşı reddeden inançlar, düşünceler, ideolojiler belki kısa vadede olmasa bile uzun vadede insanlık tarafından hak ettikleri ilgi ve konumda olacaklardır. Başka bir deyimle barışçıl, insancıl, savaş karşıtı bu inançlar, düşünceler, eylemler geleceğin insanını şekillendirecektir.
Bu noktada “Aleviliğin geleceği yok, çünkü Aleviler şiddet yöntemini benimsemiyor, bu yüzden Alevilik yok olacaktır, Alevilik karşıtları ve yer yüzündeki daha başka inançlar hiç çekinmeden inançlarını şiddet ve zorbalıkla dayatıyorlar” türü söylemler görünürde mantıklı olsa da esasta bizler için bir değeri yoktur.
Biz Aleviler meşru savunma dışında her türlü şiddeti, baskıyı, dayatmayı, zorbalığı reddediyoruz. Hiç bir kutsal değer adına insanın katledilmesini doğru bulmuyoruz. Elbette ki temel insani haklarımızı almak için mücadele edeceğiz/ediyoruz da. Ancak karşıtlarımız ne kadar da din-iman adına zulüm yapıp insan kafası kesse de bizler asla onların yaptıkları zalimlikleri yapmayacağız. Kurbanlık koyun olmadığımız gibi var gücümüzle de savaş ve düşmanlığa karşı olacağız. Şiddet ve savaş yerine en küçük bir imkan olsa bile onu kullanıp barıştan, kardeşlikten vazgeçmeyeceğiz.
İnancımızın temeli de budur.
Sevgi, barış, dostluk, sevinç kahkahalarının yükseldiği dost sofralarında yaşamın güzelliklerini paylaşmak. Pir Sultan Abdal'ın deyimiyle “dünyanın cennet olmasını” sağlamak. Cennet bir dünya zalimlikle, sömürüyle, düşmanlık, kan ve can alarak inşaa edilmez.
Sözlerimizi 1993 yılında Sivasta sırf inancı farklı diye katledilen Alevi ozan Nesimi Çimen'in insanlığı barışa ve kardeşliğe davet eden şiiriyle bitirelim.
Dünya cennet olsun yaşasın insan
Gelin barışalım dökülmesin kan
Son bulsun savaşlar kesilsin figan
Barış güvercini uçsun Dünya da
Remzi Kaptan remzi.kaptan@yahoo.com
|