atag logo1

Alevi Toplumu-Alevitische Gemeinde

ATAG e. V.

Tauben Str. 20,  70199 Stuttgart

email: alevitentum@yahoo.de   tel: 0173 780 56 17

Home/ Ana Sayfa

Kontakt

Spende/ Bağış

Remzi Kaptan

Sorularla Alevilik

Çocuklarımıza Aleviliği Nasıl Öğretebliriz?

Cem

Alevi Duaları- Gülbank

Die Alevitische Lehre

Alevi Teaching

Het Alevitisch Geloof

Ensenanzas del Alevismo

Doutrina Alevi

La Dottrina Alevi

Kitap/Bücher

Senem

Remzi Kaptan

 remzi.kaptan@yahoo.com

Bundan bir yıl önce olsaydı daha yatağında uyuyor olacaktı. Oysa şimdi, adeta güle oynaya, melodisi ve sözleri belirsiz neşeli müzikler söyleyerek mutfakta hazırlık yapıyor. Biraz sonra dostlarının yanına gidecek. Onlarla beraber Hızır lokmasını cemevine gelen canlara dağıtacak. Beraberce deyişler söyleyip semah dönecekler. Bir kez daha yoluna hizmet ederek yolun gereklerini yerine getirecek, ibadet ederek hakikat yolunda biraz daha yola alacak.

Bundan bir yıl önce olsaydı, bu hafta sonunu da ömrünün bundan önceki hafta sonları gibi miskin miskin tembellik yaparak geçirirdi. Öğlene kadar uyur, çok uyuduğundan bütün öğleden sonrasını başında ağrıyla televizyon karşısında ve zaman zamanda İnternet'ten abuk subuk sohbetler yaparak geçirirdi.

Şimdi ise bir yıl önceki halinden eser yok. Sadece hafta sonları değil, her sabah daha bir aşkla uyanıyor. Doğan güneş ile beraber aydınlanan dünyanın adeta onunda ruhunu aydınlattığını bilerek şükür ve mutluluk dolu olarak güne başlıyor.

Yaşamı son bir yıldır eski yaşamıyla kıyaslanmayacak şekilde güzelleşti. Aynı evde oturuyor, aynı iş yerinde çalışıyor, aynı tarz yemekler yemeye ve eskiden görüştüğü arkadaşlarıyla görüşmeye devam ediyor. Yaşamını anlam ve mutluluk dolu kılan bütün bu yaşamsal şeyler değil. Maddi olarak bundan bir yıl önce nasıl bir durumdaysa şimdide aynı durumda. Bu açıdan bakınca aslında bir yılda çok şeylerin değişmiş olduğunu gözlemlemek mümkün olmuyor. Oysa bu bir yılda çok şeyler değişti hayatında. Değişmekten ziyade hayatı gelişti, anlamlı hale geldi, güzelleşti.

Mutfakta neşeli bir şekilde hazırlık yapan Senem'in hayatına anlam ve güzellikler katan ilk kıvılcım bundan bir yıl önce “tesadüfen” çakılmaya başladı. O ilk kıvılcımın oluşum anını unutmayan Senem, hayatına anlam ve mutluluk katan bu kıvılcımı ömrü boyuncada asla unutmayacak.

Hayatına inanç, ikrar, renk, coşku, bilinç, güzellikler, farkındalık, anlam, mutluluk... olarak yansıyan ve adeta kutsal bir ateşe dönüp Senem'in bu kutsal ateşte yıkanıp, arınıp yeniden doğmasına vesile olan bu kutsal ateşin  ilk kıvılcımı, bir bahar akşamı tutuşmaya başladı.

Hafta sonuna denk gelen o bahar akşamında arkadaşının ısrarı üzerine cemevindeki sohbet akşamına katılmaya karar vermişti Senem. Alevi bir aileden geldiği halde, abileri bağlama çaldıkları halde Senem'in kendisi inanç ve bilinç olarak Alevilikten uzak biriydi. Sorulduğunda her zaman inanç kimliğinin Alevilik olduğunu rahatlıkla söylerdi. Anne babası pratik olarak -bir çok Alevi gibi- inançlarını yaşayıp uygulamasalar da, söylemde asla inkara düşmez ve Alevi olduklarını söylerlerdi. Ancak ailesi, Aleviliğin pratik boyutundan, hayata kattığı mana noktasında herhangi bir deneyime sahip değillerdi. Onların Aleviliği aslında kendi iradeleri dışında gelişmiş olan ve doğumla beraber elde ettikleri bir doğal kimlikten başka bir şey değildi. Bundan pişman oldukları, utandıkları asla söylenemezdi. Ama inancın anlamını kavrama ve inancın direkt olarak bireyin, ailenin, toplumun hayatında ne kadar önemli bir yere sahip olduğunun bilincine ulaşma gibi bir dertleri de yoktu. Bunun koşullarının olmaması içinde egemen olan inancın yetkili ve etkilileri zaten her tür önlemi almışlar.

Böylesi şartlarda, yani Aleviliğin söylem düzeyinden öte bir anlama gelmediği bir ortamda doğup büyüyen Senem içinde Alevilik, doğuştan, ailenden gelen bir kimlikten başka bir şey ifade etmiyordu.  Direkt olarak Aleviliğin Senem'in hayatında herhangi bir etkisi, belirleyiciliği yoktu.

O bahar akşamı her şey değişti. Alevilik Senem'in hayatında belirleyici olmaya o akşamdan itibaren başladı. Bu etkili ve belirleyici olma adeta bazı insanların duygularını tanımlamak için kullandıkları “ilk bakışta yıldırım aşkı” gibi oldu.

Arkadaşının ısrarı ve yönlendirmesiyle cemevindeki sohbet akşamına katılan Senem için sohbet akşamının ilk bir saati oldukça sıradan geldi. Hatta sıkılmaya başlamıştı. Ancak bunu arkadaşına belli etmemeye çalışıyordu.

Böylesi sohbet ortamları Senem'in çok yabancısı olduğu ortamlar değildi. Gençler bir araya geliyor, çaylar içiliyor, pasta börek yeniliyor, deyişler söyleniyor. Sohbetlerde daha çok öyle bilinmedik şeylerden değil, gündelik ve güncel şeyler hakkında oluyor. Daha önceleri de bir başka şehirde yaşayan kuzeninin yanına gittiğinde bir Alevi derneğinin etkinliğine katılmıştı. Orada da aynı şekilde oluşmuştu program. Yine Alevi kurumlarının düzenlemiş olduğu ve yüzlerce kişinin katıldığı etkinliklere de katılmıştı ve hemen hemen benzer şeylerle karşılaşmıştı. Sanatçılar, dernek yöneticilerinin yüzeysel ve bildik konuşmaları ve halaylarla etkinliğin sona erdirilmesi.

Bu ortamlarda çok bulunmasa da iyi bir gözlem kabiliyetine sahip olan Senem için bunlar öyle çok da yabancısı olduğu ortamlar değildi. Şimdide bu tezi doğrulanmıştı. Sohbet akşamında bulunanlardan birisi durmadan felsefi kavramlarla kendisininde anlamakta zorlandığı cümleler kurarak bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Birazda ukalalık yaparak ne kadar bilgili biri olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Bu kişi Seneme çok komik geliyor. Yani ciddi ve bilgili bir kişilik olmadığı halde öyle bir portre çizmesi Senem'e komik geliyor. Yanındaki arkadaşına bu bilgili kişinin kim olduğunu sorduğunda onunda bu cemevine ilk defa geldiğini öğreniyor. Nedense bu kişinin cemevi yöneticisi olmadığına içten içe seviniyor.

Senem, arkadaşına bu sohbet ortamında bulunanların kim olduğunu ve cemevinde ne gibi görevler yaptığını sorduğunda hiç beklemediği bir cevap ile karşılaşıyor. Arkadaşı Senem'e orada bulunanların –ki bunlar toplam 11 kişiydiler- hiç birinin cemevi ile bağlantısının olmadığını anlatıyor. “Burada bulunanlardan hiç biri cemevine üye değiller, bırak yönetici olmalarını”. Cemevini kuran ve buraya hizmet edenler cemevinin bu salonunu isteyen herkese ücretsiz veriyorlar. Bu sohbet akşamını organize edenlerde, sohbet akşamı için cemevi salonunu kullanmak istediklerini söyledikleri zaman, cemevine hizmet edenler buna olumlu cevap vermiş ve kendileri için yapabilecekleri herhangi bir şey olduğunda memnuniyetle yardımcı olacaklarını söylemişlerdi.

Cemevini meydana getiren ve her türlü hizmeti yapanlar, cemevini isteyen herkesin hizmetine hiç bir karşılık ve çıkar beklemeden sunuyorlardı. Öyle ki bazı cenaze merasimlerinde ve taziyelerde cenaze ve taziye sahibi ailelere her türlü yardımda bulunuyor ve bunun için en küçük bir ücret dahi talep etmiyorlardı.

Sohbet akşamının ilk bir saatinde katılımcılar kendilerini tanıttılar, çaylar içildi, pastaların tadına bakıldı ve bağlama çalan katılımcılardan biri, bir Pir Sultan Abdal türküsü seslendirdi. Katılımcılar kısa cümlelerden oluşan ve havadan sudan ibaret konuşmalarla sohbet akşamının içeriğini doldurmaya çalışırken, felsefi kavramlarla sohbeti yönlendirmeye çalışan “bilgili” katılımcıda sohbet akşamını felsefi söylemlerle ilginç kılmaya çalışıyordu.

Bütün bu akış Senem'in ilgisini çekmiyordu. Burada bulunanların hiç birinin samimiyet sorunu yoktu. Katılımcıların hepside içten ve samimi geliyorlardı Senem'e. Bu ortamı küçümsediği veya sohbetleri çok banal bulduğu da yoktu. Kendisininde bilmediği başka bir şey olmalıydı sanki bu ortamda. Cemevinin salonunu ve cem meydanına baktığında Alevi inancını çağrıştıran çokça temsili resim ve sembol vardi. Belkide bütün bu semboller bu duyguyu onda uyandırmıştı.

Sohbet akşamına katılanların hepsi bir birlerini tanıyorlardı. Aralarında yeni olan yalnızca Senem'di. 'Belkide bu sebepten sohbet ilgimi çekmiyor' diye düşündü Senem. Sohbet devam ederken Senem biten çayını tazelemek için mutfağa yöneldi. Çayını aldıktan sonra sohbetin devam ettiği salona gitmek yerine cem meydanına yöneldi. Elinde çay bardağı ile cem meydanına geldiğinde ayakkabılarını farkında olmayarak çıkardı. Cem meydanında bir süre temsili resimleri ve cem meydanının mimari yapısını inceledi. Bu arada Senem'i merak eden arkadaşı da cem meydanının kapısına gelerek Senem'e sohbete devam etmek istemiyorsa gidebileceklerini söyledi. Arkadaşına karşı mahcup olan Senem, sohbetin sonuna kadar kalacağını söyledi.

Senem ve arkadaşı tekrar sohbetin devam ettiği salona geldiklerinde bir katılımcıyı Mahzuni Şerif'ten bir türkü söylerken ve tüm katılımcılarında söylenen türkünün nakaratına eşlik ederken buldular.

Senem, sanki bir suç işlemiş gibi sessizce yerine otururken ortamın, biraz önceki ortamdan farklılaştığı hissine kapıldı. Daha bir ciddiyet gelmişti sohbete. Herkes büyük bir içtenlikle türküye eşlik ediyordu. Türkü bittiğinde, “arkadaşlar Aşık Mahzuni Şerif'in iki tane paslı telle bizlere yaşattığı bu duygu yoğunluğunu nasıl izah etmek gerekir” diye sordu masanın köşesinde oturan kişi. Senem sorunun geldiği yöne baktığında bu kişinin ve yanında bulunan iki kişinin sohbete, kendisi cem meydanındayken katılmış olduklarını anladı. Bu arada Senem'in arkadaşı soruyu soran kişiye ve iki arkadaşına, “bu arkadaşım Senem” diye tanıttı. Masanın köşesinde oturan kişide, “hoşgeldin Senem” dedi. Yanındakilerde başıyla selamladılar Senem'i. Senem'de başını sallayarak kısık bir sesle “merhaba” dedi.

Katılımcılar, demin sorulan soruya cevap verip sohbet koyulaşırken arkadaşı Senem'e bu sonradan sohbete katılan üç kişinin cemevini kuran ve hizmet eden kişiler olduğunu söyledi. Senem, bunlar duyunca hayret etti. Çünkü bu üç kişinin yaş ortalaması 30 bile değildi. Onun gözünde bu tür ruhani ve toplumsal işleri yapanlar genelde olgun ve yaşlı kimselerdi. Oysa bunlar genç insanlardı. 'Bu işte bir farklılık var' diye düşündü Senem. Bu noktadan itibaren bütün dikkatini bu üç kişiye verdi. Bu arada demin sorulan sorunun cevabi tartışılıyor ve yeni sorular soruluyordu.

Aşık Mahzuni Şerif'in türküsünden sonra soruyu soran kişi Senem'in kendilerine baktığını fark etti. Gözlerini, birleştirilmiş masaların diğer ucunda oturan Senem'e dikerek, “Senem isminin ne manaya geldiğini biliyor musun?” diye sordu. Senem kendinden emin bir şekilde, “evet, biliyorum. Güzel insan manasına geliyor” dedi. Bu cevap karşısında, “evet, doğru bir açıklama olmakla beraber aynı zamanda eksik de bir açıklama. Tüm varlık, cümle kainat Hakkın güzelliklerinin bir yansımasıdır. Senem, Hakkın güzelliklerini yansıtan manasındadır” dedi. Bu açıklamadan sonra Senem, “böyle detaylı şekilde bilmiyordum” dedi. Ardından da, “peki bu bilgi nerede yazıyor, çünkü ben bir çok isim kitabına baktım böyle bir bilgi bulamadım. Hatta bazı isimler sözlüğünde Senem adının put anlamına geldiği bile yazılıyordu”, dedi. Senem'in bu sorusu üzerine şöyle cevap verdi cemevine hizmet eden kişi; “doğru, bu bilgi baktığın kitaplarda yazmaz. Senem'in Hakkın güzelliklerini yansıtan anlamına geldiğini ve Alevi toplumunda yaygın bir kız ismi olduğunu, hatta büyük Alevi önderi ve ozanı Pir Sultan Abdal'ın kızının ismininde Senem olduğunu ancak bu inancı araştırarak öğrenebilir insan” diye cevapladı. “İlginç” dedi Senem. “Nedir bunda ilginç olan” dedi Senem'in yanında oturan arkadaşı. “Adımın Alevi inancındaki açıklaması ve Alevi toplumunda tarihten günümüze yaygın bir isim olmasa” dedi Senem.

İsimlerin anlamları üzerine yapılan yorumlarla sohbet akşamı daha bir canlandı. Sohbete sonradan katılan cemevinin hizmetkarları da adların anlamları ve bu anlamların kişiliklere uygunluğu hakkında yapılan yorumları dinliyorlardı. “Bir muhabbet kapısı açıldığına göre bu kapıdan içeri girip, içeride neler olduğuna yakında bakmaya ne dersiniz?” diye öneride bulunan, Senem adının anlamı hakkında açıklama yaparak bu konuda sohbetin derinleşmesini sağlayan kişiden başkası değildi. Bu öneri ile cemevinde hizmet yürüten kişinin ne demek istediğini kimse pek anlamadı. Kısa bir sessizlikten sonra Senem orada bulunanların adeta sözcüsü olarak, “tam olarak ne demek istediğini anlamadım” dedi. Öneride bulunan hizmetkar sözlerine açıklama getirerek, “bildiğim kadarıyla sohbet akşamı için herhangi bir konu belirlenmemiş. Eğer kabul ederseniz sizinle biraz Alevilik hakkında, Aleviliğin inanç boyutu ve bunun yaşamımız üzerindeki etkileri hakkında sohbet etmek isteriz” dedi. Sohbete katılanlar bu akşam için herhangi bir konu belirlemedikleri için bunu kabul ettiler.

Sohbet akşamının bu noktasından itibaren cemevinde hizmet eden üç kişi sohbeti yönlendirmeye başladılar. Sohbetin devamı için alınan “rızalıktan” sonra şimdiye kadar kendisini tanıtmanın dışında hiç konuşmayan hizmetkarlardan biri yönetim odasından bağlamasını getirerek bir duaz okumaya başladı. Duaz okunurken bütün katılımcılar kendiliğinde edep erkanlı oturmaya başladılar. Katılımcılar adeta büyülenmiş bir şekilde cemlerde zakirlikte yapan hizmetkarın okuduğu duazı dinlediler. Senem, daha önceleri de defalarca içinde On İki İmamların isimlerinin geçtiği duazlar dinlemişti. Oysa şimdi dinlediği duaz onda anlatılması güç duygular uyandırmış, dile getirilmesi kolay olmayan düşünceler çağrıştırmıştı.

Sadece Senem değil, diğerleri de okunan duazdan etkinlenmişti. Ancak Senem diğer katılımcılara oranla daha çok etkinlenmişti. Duazin ardından iki tane daha deyiş söyleyen hizmetkar hizmetini bitirdikten sonra cemevinin diğer hizmetkarı bir gülbank okudu:

“Bismişah.

Allah Allah, Allah Allah.

Vakitler hayır ola, hayırlar feth ola şerler defola, hizmetleriniz kabul ola.

Hazır gaip, zahir, batın cem erenlerinin nuru cemalları aşk ola.

Yüce Allah cümlemizi Ehlibeyt’e nail eyleye.

Hizmet sahiplerinin hüsnü himmetleri üzerimize hazır ve nazır ola.

Dilde dilekleriniz kabul, gönülde muratlarınız hasıl ola.

Allah, namerde muhtaç eylemeye.

Dertlerimize derman, hastalarımıza şifa, borçlarımıza eda nasip eyleye.

Gökten hayırlı rahmet, yerden hayırlı bereket ihsan eyleye.

On sekiz bin alemle mümin, Müslim cümle kardeşlerimizi Muhammed- Ali gülbangından mahrum eylemeye.

Muhammed-Ali soyunun yardımı üzerimizden eksik olmaya.

Hakk Muhammed Ali, Üçler, Beşler, Yediler, On İki İmamlar, On Dört Masumu Pak, On Yedi Kemerbest, Kırklar, Kerbela Şehitleri, Cümle Erenler katarlarından, didarlarından ayırmaya.

Pirimiz, üstadımız Hünkar Hacı Bektaş Veli yardımcımız ve koruyucumuz ola, üzerimize hazır ve nazır ola !

Duası bizden, kabulü Allah'tan ola.

Gerçekler demine, evliya keremine, gönüller birliğiyle Hû diyelim.”

Bu gülbank okunurken Senem'deki etkinlenme doruk noktasına çıkmıştı. Bir yandan terliyor diğer yandan yüzünün yanmasıyla yanaklarında allıklar oluşuyordu. Orada bulunanlar kendisindeki bu değişikliği fark eder korkusuyla gözlerini önündeki pasta tabağından ayırmıyordu. Gözleri boş pasta tabağında kulağı ise cemevi hizmetlilerinin söyleyecekleri sözlere adeta kilitlenmişti. Bu üç insanın söyleyeceklerini can kulağıyla dinlemek, hiç bir kelimeyi kaçırmak istemiyordu.

Cemevinin hizmetkarı, “sahi canlar, biz neden Aleviyiz?” diye sordu. Senem başını kaldırıp soruyu sorana baktı. Gözlerinde, duruşunda, mimiklerinde samimiyet, içtenlik, inanmışlık vardi. Kimse soruya cevap vermedi. Senem, “ailemiz Alevi olduğu için bizlerde doğal olarak Aleviyiz” dedi. Bu sözleri Senem bilinçli bir şekilde değil, iradesi dışında söylemişti. Sanki sohbetin bundan sonrası Senem için planlanmıştı ve Senem'in soruya cevap vermesi de bu planın bir parçasıydı. Oysa gerçekte öyle değildi. Gayri ihtiyari olarak cevap vermişti Senem. “Doğru dedi hizmetkar. Bizler ilk etapta ailemiz Alevi olduğu için Aleviyiz. Ancak bu başlı başlına yeterli bir cevap veya yeterli bir neden değil Alevi olmamız için. Yine bizler birilerine zıtlık olsun diye, takım tutar gibi bir inanca inanmıyoruz. Bizlerin Alevi inancına inanması ve bu inanca mensup insanlara, onların şahsında cümle insanlığa hizmet ediyor olmasının asıl geçerli nedeni çok daha başka ve hayati.

Bizlerin Alevi inancına inanması aileden gelen, irademiz dışında gelişen bir durum değildir. Bizler bilinçli olarak, özgür irademizle Alevi inancına mensubunuz. Aleviyiz, çünkü yaşamı, dünyayı, evreni ve bütün bunlarla ilintili olarak ne varsa; anlamak, tanımak, tanımlamak, kavramak ve bunların sonucunda anlamlı ve mutlu bir hayatın sahibi olabilmek için Aleviyiz.” Bu sözler kelimenin tam anlamıyla Senem'de bilinç ve duygu kırılmasına yol açıyordu. Doğru, anlamlı ve mutlu bir hayatın sahibi olmak istediği için Aleviliğe inandığını söyleyen kişi sözlerine devam ediyordu: “evet, anlamına uygun bir yaşamın sahibi olabilmek için Aleviyiz. Alevilik inancı bizleri anlam ve mutluluğa götüren yoldur. Bizler, Alevilik yoluna inanmış ve bu yola katkılar yapmış cümle kamil insanların, erenlerin, evliyaların, Adem peygamberden başlayarak gelmiş geçmiş tüm peygamberlerin, Hz. Muhammed'in, Hz. Ali'nin, On İki İmamların, Pir Sultan Abdalların, Hacı Bektaş Velilerin ve daha adını sayamadığım insanlığın yüz akı şahsiyetlerin şerefli ve aydınlık yolunda yürüdüğümüz için Aleviyiz. Elimize, belimize, dilimize sahip olmak için, aşımıza, işimize, eşimize sadık kalmak için, özümüze, ,gözümüze, sözümüze bağlı kalmak için Aleviyiz. Aleviyiz, çünkü mazlum ve mahzun bir toplumun, kötülere ve haksızlara boyun eğmeyen onurlu bir toplumun üyesi olmak için Aleviyiz. Gerici gelenek ve töreleri inanç diye bilmemek için, her türlü yozluğa kapılmamak için, yoksulluğu yer yüzünden gidermek için ve çeşmenin başı serçeşmeden yoksun kalmamak için Aleviyiz.”

Sohbet akşamı “Neden Aleviyiz” adlı uzun açıklamaların ve her açıklamadan sonra yeni soruların sorulmasıyla gecenin ilerleyen saatlerine dek sürdü.

Senem o geceden sonra hemen hemen her hafta sonu cemevine gelmeye başladı. Cemlere katıldı, cemlerde on iki hizmetlerde aşk ile görev yaptı, cemevinin mutfağında ve tüm yerlerinde hizmetlerde bulundu. Sayısız sorularıyla bilgisini geliştirdi. O günden itibaren Aleviliksiz geçen günlerine hayıflandı. Arkadaşları Senem'e bu cemevinde, bu insanlarda ne bulduğunu sorduklarında cevapları onları şaşırtıyordu: “benim arkadaşlarımda sizin gibiler. Benim bütün arkadaşlarım samimidir, içtendir, dürüstlerdir. Ancak cemevindeki arkadaşlarım bu özellikleri ile beraber inançlılar. Onlar Ehlibeyte, Hz. Ali'ye ve Alevilik yoluyla bütünleşmiş bütün değerlere bağlı, inançlı insanlardır. Bu, başka bir şey. Bu, anlatılması güç bir şey. Bu bir aşk halidir. Bu aşk hali de anlatılmaz, ancak yaşanır.” Sık sık arkadaşlarına bu aşkı yaşamalarını eğer yaşayamazlarsa bile en azından bunun çabasını vermelerini önerirdi. Onlara kitaplar verir, sohbetler organize ederdi. Bu çalışmalar neticesinde çevresindeki çok sayıda arkadaşını daha duyarlı ve Alevilik inancına daha saygılı bir duruma getirdi.

Mutfakta hazırlıklarını bitiren Senem, lokmalarını arabanın bagajına yerleştirdikten sonra yola koyuldu. Kontağı açmasıyla beraber otomatik olarak açılan cd çalarından yükselen deyişe eşlik ederek cemevinin yoluna koyuldu. “Ehlibeyte gönül ver ki, Ali'ye Selman olasın...”

 

 

 


Statistiken

 

Anrede:
Ihr Vorname:
Ihr Name:
Telefon-Nummer:
eMail:
Grund Ihrer Nachricht: Ich habe eine Frage
Ich habe einen Vorschlag für Ihre Seiten
Ich habe eine Kritik anzubringen
Text:

 

Kopieren nur mit Quellenangabe/Kaynak gösterilmeden kullanilamaz!