Aşk ve Ahlak
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
Geçmiş zamanlarda da bu yoğunlukta mıydı bilmiyorum ancak şu yaşadığımız çağda -ve büyük ihtimal gelecek çağlarda da hüküm sürecek olan- kişiyi maddi gücüne göre değerlendirmek, başarısı oranında saygın olarak addetmek herhalde hiç bir zaman bu kadar uç noktada değildi.
Günümüz dünyasında esas olan yegane kriter maddi başarıdır. Eğer maddi başarınız yoksa en güzel davranışı sergilemeniz, en değerli düşünceye sahip olmanız, en insancıl duygularla hareket etmenizin bir anlam ve önemi yok.
Esas olan maddi birikiminizdir.
Doğayla ve diğer ilişki içerisinde bulunduğunuz cümle varlıkla kurduğunuz güzel iletişimin, saygıyı ve sevgiyi esas alan bakış açınızın ve bunun sonucunda davranışlarınıza yansıyan samimiyetin, paylaşımcılığın, dostluğunuzun bir değeri yok.
Varsa yoksa maddi gücünüz ve bu gücün sağladığı imkanlardır.
Çoğu kez hiç bir şey bilmeseniz bile, en berbat ve gerçeklikle alakası olmayan fikirler ileri sürmeniz ve en uyumsuz, gayri insani davranışta bulunmanız bile, eğer maddi gücünüz varsa sizi bir anda doğru fikirlerin sahibi, ideal davranış şeklinin uygulayıcısı yapar. Her türlü çirkin, kirli, yoz ilişkiler, ahlak dışı davranışlar ve haksızlıklar maddi gücün etkisiyle olağan karşılanıyor. Maddi birikimleri yetersiz olan birisi aynı tutum ve davranışı sergilese belki anında linç edilir, ancak maddi birikimleri çok olanlar aynı şeyleri yaptıklarında alkışlanır.
Ne yazık ki böyle. Her şey -ve yine ne yazık ki her şey- neredeyse maddi güce göre şekilleniyor.
Belki tarihin her döneminde böyleydi, bilemiyorum. Ancak bildiğim yaşadığım bu çağda maddiyatın bu kadar esas olmasının zerre kadar insani gerçeklikle uyuşmadığıdır.
Maddiyat önemlidir. Ancak esas olması, her şeyin tek ve biricik belirleyicisi olması kabul edilemez. Belki çok kişi kabul ediyordur, ancak ben ve benim gibi bazıları da kabul etmiyor. İnsanlık var oldukça böyleleri de, yani maddiyatın ve onun şekillendirdiği ilişki, düşünce, davranış boyutlarını kabul etmeyen, ret eden ve eksikte olsa alternatifler ortaya koyanlar olacaktır.
Bu tespitlerden –veya kendimizce doğrulardan- sonra gelelim asıl konumuza.
Aşk ve ahlak.
Aşk, aşıklık beraberinde ahlakı da getiriyor.
Aşık olup aşkı yaşayan birisi çok soylu duygular yaşar. O güne değin yaşadığı bütün duygulardan yüce ve çoğu kez anlatılmaz duygular yaşar. Bu yaşayış öyle bir yoğunlukta olur ki kişi farkında olmaksızın her haliyle bir üst aşamaya –olumlu anlamda- evrimleşir. Duyguda, düşüncede, davranışta, olaylara ve olgulara yaklaşımda bu evrimleşmeyi hisseder. Yaşam başkalaşır. Şair diliyle söylersek, “renk olur hayat, canlılık gelir, anlamlaşır her şey”. Puzzle gibi parçalar yerlerine uyar. O zamana kadar olmayan farkındalıklar ortaya çıkar.
İşte bu ve benzer daha onlarca olumlu davranışa, düşünceye, bakış açışına yol açan aşk, ahlaklı bir yaşamada yol acar.
Yaşamı güzelleştiren aşk, elbette yansımasını nasıl hayatın diğer alanlarında hissettiriyorsa ahlak alanında da göstererek kişiyi edepli ve ahlaklı hale getirir.
Aşk güzelliktir. Uğradığı viran bağları gülistana çeviren, bir nazar eylediği harabeleri göz kamaştırıcı saraylara çevirdiği gibi, her haliyle en dipteliği yaşayan insana da yıldızlara ulaşma ve yıldız olma imkanı verir.
Bu, böyledir.
Maddi çıkar hesaplarının belirlediği bir yaşamda aşk bu anlatılan özellikleri yaşatabilir mi? Elbette ki yaşatmaz. Çünkü orada her şey maddi çıkar çelişkisi etrafında şekilleniyor. En basit ve doğal insani refleksler bile bu ilişki ağının getirmiş olduğu düşünme ve davranış kalıplarıyla dışa vuruyor. Bu dışa vurumlarda hesap kitap ile olduğundan bütün doğallıklarını yitirmiş oluyorlar.
Böylesi bir kalıplaşmayı yaşayanlar, şüphesiz aşklarını da bazı hesaplar sonucu yaşıyorlar. Oysa bu aşk değildir. Çünkü aşk hesap kitap kabul etmez. Etse zaten adı aşk olmaz.
Para-pul, şan-şöhret, mevki-makam sahibi birisine sırf bu yanıltıcı özelliklerinden dolayı aşık olunmaz. Kişiye aşık olduğu sanısı oluşuyor. Oysa asıl aşk o kişinin sahip olduğu paraya, şöhrete, mevkiyedir.
Bu tespitler basmakalıp klişeler olarak algılanmasın. Veya başarısızlığa, parasızlığa gerekçe oluşturmak olarak da anlaşılmasın. İçtenlikle ve samimiyetle böyle olduğuna, yani her şeyin hesap kitap sonucu şekillendiğine ve bununda doğru olmadığına inanıyorum.
Para ve mevki sahibi kişilerin imkanlarını kıskanmak falan değil benim derdim. Yada onları ahlaksız ve kötü olarak da damgalamak değil. Benim derdim; maddiyatın her şeyi kuşatıp belirlemesinin doğru olmadığıdır. Bu her şeyin içinde aşkta var. Aşk konusu en hassas konu olduğundan ve asıl aşkın cümle varlığın sahibine olması gerektiğine inandığım için bunları söylüyorum. Hadi kişi ile olan aşkı bir şekilde maddi çıkar ile dengelediniz peki bu soylu bir aşk olabilir mi? Olmayacağına göre o yüceler yücesine aşk hiç maddi hesaplarla olur mu?
Yapay bir hayat yerine tüm doğallığın hakim olduğu bir hayat en doğru hayattır. Varsın birileri hesaplarla uğraşsın, birileri kendi hamlıklarını parayla, maddiyatla kamillikmiş gibi yansıtmaya çalışsın, cehaletlerini mevkileriyle gidermeye çalışsın. Biz böyle yapaylıklar içinde olmayacağız. Her halimizle; ruhta, duyguda, düşüncede, davranışta, ahlakta ve yaşamın bütün sahalarında özümüzdeki Hakkın bilinciyle yaşamımızı aşk dolu olarak, anlamına uygun bir şekilde asil ve soylu olarak yaşayacağız.
Ne mutlu aşklarını en zirvede yıldızlarla yarışırcasına yaşayarak yıldızlaşanlara.
|