Kadın Erkek İlişkilerinde Eşitlik ve Hakkaniyet
"Erkek, dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde, Hakkın yarattığı her şey yerli yerinde"
Hacı Bektaş Veli
Ulu Hünkar'ın da çok güzel ve özlü şekilde belirttiği gibi, Hakkın yaratmış olduğu her şey yerli yerinde. Eğer varsa bir eksiklik, yanlışlık bu da kişinin görüşlerinde, düşüncelerinde, dogmalarından kaynaklanıyor.
Ataerkil dönemden günümüze kadınlar hayatın her alanında erkek egemenliğinin baskısı altında yaşıyorlar. Günümüzde de bu baskı yani erkek egemenliği devam etmektedir. Belki bazı bölgelerde az bazı bölgelerde daha çok, fakat netice itibarıyla hayat, bir bütün olarak erkek egemenliği altında devam ediyor.
Erkek egemenliğine karşı kadınların mücadelesi olmakla beraber bu mücadele henüz istenilen ölçüde başarı getirmiş değildir.
Yüz yılların egemenliğini kırmak, yüz yılların getirmiş olduğu ve bir noktada bir çok kadın tarafından doğallaştırılıp içselleştirilmiş olan egemenliği kırmak uzun soluklu bir mücadele gerektirmektedir.
Son iki yüz yılda özellikle batılı toplumlarda kadın hakları anlamında önemli gelişmeler elde edilmiş, önemli haklar kazanılmıştır.
Toplumsal gerçekliğimizde feodal kültürün, kapitalist sistemin dayatması ve egemen Sünni anlayışın etkilemesi ile Alevi kadını da bir çok yönüyle erkek egemen anlayışın dayatmalarına muhataptır.
İnanç olarak kadın ve erkeği ile yaşamı bütün olarak görmemiz ve yine kadını erkekten ayrı tutmuyor olmamız saydığım dışımızdaki farklı nedenlerden dolayı tam olarak hayata yansımıyor. Yansımadığı içinde Alevi kadını da ne yazık ki diğer toplumlardaki hemcinsleri gibi baskılardan nasibini almış durumdadır.
Kadının hak ve eşitlik mücadelesi değerli bir mücadeledir ve desteklenmelidir. Fakat bir çok yönüyle bu haklı mücadele zaman zaman gerçek anlam ve öneminden saptırılmış bir hale geliyor.
Kadın ve erkek eşitliği yasalar önünde bir eşitlik olması gerekirken bu bilinçli veya bilinçsiz olsun erkeğin kadınlaşması, kadının erkekleşmesi olarak anlaşılıyor.
Yine kadının haklı eşitlik mücadelesinin basit ev işlerine indirgenmesi, yani erkeğin ev işlerini yapması ile bu hakkın elde edildiğinin sanılması oldukça geri bir durumdur.
Hakkın yaratmış olduğu her şey yerli yerindeyse bu kadının haklı mücadelesinin, kadının erkekleşmesi ve erkeğinde kadınlaşması olarak anlaşılmaması gerekiyor.
Kadın, kadınlığı ile değerli ve özeldir. Erkek ha keza. Olması gereken eşitlik kadının erkekleşmesi ve erkeğinde kadınlaşması değildir. Yasalar önünde, haklar ve fırsatlar anlamında bir eşitliktir.
Yine kadının eşitliği bir zihniyet sorunudur. Yani ev işlerini erkeğin yapması ile kadın kesinlikle özgürleşemez ve eşit olmaz. Ev işleri, yaşamı birlikte paylaşmak ve birlikte düzenlemenin getirmiş olduğu iş bölümü zaten kendi doğallığında gelişmeli. Bunun hesap ile yapılması veya bunu illa eşlerden birisinin yapmasını beklemek, dayatmak doğru bir anlayış değildir.
Bu noktada inancımızın esaslarından olan Rıza Şehrini ve onunla bağlantılı Hakkaniyet kavramını açmak ve bunu kadın erkek ilişkileri bağlamında bazı noktalarda somutlaştırmak gerekiyor.
Alevi aile anlayışında, eşler arası ilişkide ve genel olarak kadın erkek ilişkilerinde esas olan hakkaniyettir.
Nedir Hakkaniyet?
Her sözü, her davranışı, her adımı, her bakışı diğerinin hakkını gözeterek, diğerini esas alarak ve diğerinin şahsında Hakkı ve Hakkın rızasını esas alarak yapmaktır, yaşamaktır.
Kendisi kadar ve hatta kendisinden çok diğerini düşünmek, ona göre konuşmak, davranışta bulunmak... ve bütün bunları doğallığında yapmak... yani öyle zorlamayla veya dayatmayla değil, rızalıkla yapmak.
Böylesi bir davranış ve üslupta haksızlık olabilir mi?
Remzi Kaptan remzi.kaptan@yahoo.com
|