Yaşamımız Ne Kadar Vazgeçilmez
Nasıl bir hayat yaşıyoruz?
Nasıl bir hayat yaşayabiliriz?
Hayatımızın kaçta kaçını biz idare edip yönlendiriyoruz?
Hayatımızın kaçta kaçı irademiz dışında şekilleniyor?
Şu an yaşamış olduğumuz hayattan başka bir hayat yaşamamız mümkün mü?
Şu an baktığımızda on yıl önce ne konumdaydık ve gerçekçi bir gözle baktığımızda on yıl sonra nasıl bir konumda olacağız ve bu olacağımız konum bizi ne kadar tatmin edecektir?
Yarın Hakka yürümüş olsak daha neleri yaşamak ve yapmak isterdik?
Hayatımızı anlamlı, dolu dolu, verimli, huzurlu bir şekilde yaşıyor muyuz? Yaşayamıyorsak buna kendimiz mi yoksa dışımızdaki nedenler mi engel oluyor?
Bütün dışımızdaki nedenlere rağmen yinede bizlerin yapabileceği ama bir şekilde yapmadıkları, yerine getirmedikleri nelerdir?
Hayatımızı mümkün mertebe anlamlı ve değerli bir şekilde yaşamalıyız. Buna yapamıyorsak yani hayatımızda anlam ve değer yoksa, hayatımız yaşanmadan yaşanmış bir hayat olur. Ki bu da varoluşun/yaratılışın/tecelliyatın gayesine ters bir durumdur.
İnsanın gizli/görünmez alemden (Batından) açık/görünür aleme (Zahire) gelmesinin bir manası var. Canın/ruhun bedenleşmesi ve insan suretinden varlık meydanına çıkması canın olgunlaşma sürecidir. Olgunlaşan can, varlığının bilincinde olan ve cümle hakikatleri, sırr-ı hakikati bilen can gelmiş olduğu kaynağa bilerek ve bilinerek dönecektir. Böylece varoluşun anlamı yerine gelecek ve devir tamamlanacaktır.
Ham ervahlıktan kurtulan insan kemaleti yakalar ve geldiği kaynağa geri dönerek onunla bütünleşip bir olur. Ham ervahlıkta ısrar eden can ise o kaynaktan uzak kalır ve böylece devrini tamamlamamış olur. O sebepten hem bu alemde hemde başka alemlerde cehennem hayatı yaşamaya mahkumdur. Ta ki olgunlaşana kadar.
Eğer hayatımızda anlam ve mutluluk yoksa, dolu doluluk ve verim yoksa, sakinlik ve huzur yoksa; cehennem hayatı yaşıyoruz demektir. Böyle bir hayat yaşıyorsak, yaşanmadan bir yaşam yaşıyoruz demektir ve hayatımız bu anlamıyla vazgeçilmez bir hayat değildir.
Oysa hayatımızın vazgeçilmez olması gerekiyor. Anlam ve değer yüklü olması gerekiyor.
Daha anne karnına girmeden önce milyonlarca kardeşimizi geride bırakıp birinci oluyorsak ve bunun sonucunda bedenleşme süreci başlıyorsa, bu anlamına uygun bir hayatın olması için yeterli bir gerekçedir.
Yani dünyaya gelen her hayat özünde değerli ve vazgeçilmezdir. İstisnasız her hayat böyledir. Böyle olduğu halde eğer biz hala basit, ucuz, değersiz, vazgeçilir bir hayat yaşıyorsak oturup adam akıllı bunu sorgulamamız gerekiyor.
En başta şunu idrak etmeliyiz; bu dünyada yaşama süremiz sınırlıdır. Bu sınırlı süreyi kinle, nefretle, öfkeyle, kıskançlıkla, maddiyat eksenli bir çabayla, başkalarının haklarına saygısızlıkla geçirmemeliyiz.
Mümkün oldukça sevgi esaslı, doğaya ve cümle varlığa saygı esaslı bir yaşamımız olmalıdır.
En başta kendimizle, doğayla, çevremizle, iletişim içinde olduğumuz tüm varlıkla barışıklığı esas almalıyız.
Kavgamız olmalı elbette.
Kavgamız daha iyisini, daha güzelini oluşturmak için olmalı. Dostluğu ve paylaşımı, kardeşlik ve saygıyı, hakkaniyeti daha iyi uygulamak ve yaşamımızla daha da bütünleştirmek için olmalı.
Her yaşam vazgeçilmez ve değerlidir. Belki tam anlamıyla kemaleti yakalamayabiliriz. Bin bir nedenden dolayı yeteri kadar tefekkür etmiyor ve yoğunlaşmıyor olabiliriz. Fakat en azından birazcık düşünmek ve uygulamaya çalışmak bile bizlerin anlam ve mutluluğa giden yolda mesafe almamızı sağlar.
O halde başımızı kaldırıp gökyüzünde yıldızlara, bulutlara, açık maviliğe bakalım ve bu bakışta ötelerin ötesinin aslında bir kaç adım bizden uzak olduğunun duygu ve düşüncesinde olalım.
Remzi Kaptan remzi.kaptan@yahoo.com
|