Ham Ervahlıktan Kemalete
Ham ervah demek; ruhi olgunlaşması eksik olan kimse demektir. Tam kelime karşılığı ham ruh demektir.
İnancımızda ruh bedenleştikten sonra, yani batından zahire çıktıktan sonra, görünmezden varlık alemine zuhur ettikten sonra hamdır.
Ruhun bedenleşmesinin ana nedeni Hakkı bilmesi içindir. Hakkı bilmek içinde ruhun olgunlaşması gerekmektedir.
Hakkı layıkıyla ancak kemalete ulaşmış, olgunlaşmış, insan-ı kamil olmuş olanlar bilirler.
Alevilik inancı, insanın varoluşa cevabını ancak kemaletle verebileceğini temel alan bir inançtır.
Alevilik yolu, insanı ham ervahlıktan çıkartıp kemalete ulaştıran ve böylece insanın kamil bir insan olarak yaşamını sürdürmesini sağlayan bir yoldur.
Dört kapı ve bu dört kapıda bulunan kırk makam ile ulaşılan bu kemalet yolunda erenlerimizin çok detaylı ve her çağ için geçerli değerlendirmeleri olmuştur.
Alevilik inancına önemli değerler katmış olan Kaygusuz Abdal, ruhun ham ervahlıktan çıkıp kemalete ulaşması noktasında önemli değerlendirmelerde bulunmuş olan erenlerimizden birisidir.
İnsanın ruhi gelişmesini dört boyutta ela alan Kaygusuz Abdal, ilk boyutu “Ruh-u Nebati” olarak tarif etmiştir. Bunun suya tabi olduğunu belirten Kaygusuz, bununla bitkisel duruma denk bir ruhi gelişmişliğe vurgu yapmıştır.
İkinci boyutu “Ruh-u Hayvani” olarak nitelendirmiştir ve bunun yemek yemeğe tabi olduğunu dile getirmiştir. Bununla ruhsal gelişmesi hayvansal düzlemde kalanlara dikkati çekmiştir.
Üçüncü boyutu ise “Ruh-u İnsanı” olarak tarif etmiş ve bunun aşka tabi olduğunu belirtmiştir. Bununla bitkisel ve hayvansal aşamayı geçmiş ve insanlaşmış insanı tarif etmiştir.
Dördüncü ve son boyut ise “Ruh-u Melekidir” ve Hakka tabidir. Bu aşama kemalet ve olgunlaşma aşamasıdır. Gerçeğin sırrına vakıf olma ve cümle gerçeğin kendisinde yok olma aşamasıdır.
Bu dört aşamayı günümüz insanı için ölçü olarak alırsak karşımıza nasıl bir manzara çıkar?
Hala bazı insanlar için -farklı manada yani ruhsal gelişim dışında kullansak da- “ot gibi yaşıyor, hayvanca yaşıyor, adam gibi adam (insan gibi insan), melek gibi insan diyoruz”.
Demek ki farkında olalım veya olmayalım bir şekilde insanları bir yönüyle ruhsal gelişmişliklerine göre bir değerlendirmeye tabi tutuyoruz.
Peki biz, yani kendimiz ne aşama ve boyuttayız?
Yani hiç bir yalana ve manipleye girişmeden, tamamen neutral bir şekilde kendimize yaklaştığımızda ruhsal gelişmişlik düzeyimiz neye tabidir, neye tekabül ediyor?
Bundan yola çıkarak; esas almamız gereken insanın kendisini aşması ve gerçek manada insan olması değil midir?
Bu noktada insanın değil bitkisel ve hayvansal olması, insanlaşmayı da aşması ve gerçek anlamda insan olup kemaleti yakalaması ve böylece varoluşa cevap olması en doğrusu değil midir?
Öyleyse neden bu aşamadan hala uzaktayız?
Neden hala hayatımızı mutfak ile sınırlı tutuyoruz?
Neden hala yaşamımızda belirleyici olması gereken kemalet yerine bir takım geçici dünya işlerini esas alıyoruz?
Çok mu zor kendimizi sorgulamak, özümüzü dara çekmek?
Başta kendimiz olmak üzere cümle varlık ile barışıklığı esas almak, yaşamda sevgiyi esas alıp cümle varlığa ve tabi ki insana sevgiyle yaklaşmak çok mu imkansız?
Neden tefekkür ve ikrar noktasında bu kadar uzak ve tutarsız yaklaşımlarımız var?
Neden kendimizdeki cevherleri bulup çıkartmak yerine dünyanın çer çöpü ile zaman harcıyoruz?
Kemalet sahibi bir insan olmak mümkün.
Olamıyorsak dahi bu noktada çaba ve uğraş vermek oldukça soylu bir davranıştır ve sandığımızdan daha çok şeyleri bizlere kazandırır.
Her şeyden önce varoluşa anlam verme isteğinde olursak kemalete de bir adım daha yaklaşmış oluruz.
Bu isteğimiz varsa ona göre de bir üslubun ve davranışın sahibi oluruz ve ona göre de yaşamımız şekillenir.
Yani aslında çok zor sandığımız şeyler küçücük bir çaba ile başlıyor.
Kemalet içinde aynısı geçerlidir.
İsteğimiz varsa, süreç içerisinde gelişimimiz istenilen ölçülerde mutlaka olacaktır.
Kemalet yolunda sabır ve çaba harcayan cümle Hak aşıklarına aşk-ı niyazlar.
Remzi Kaptan
|