İçsel Dinginlik ve Huzur
Bazı insanlar mutsuz olmak, huzursuz olmak -ve böylece çevresindeki insanları da huzursuz etmek- için mutlaka bir neden bulurlar.
Hiç bir zaman için var olan güzellikleri değil, olmayan ve belki asla gerçekleşmeyecek şeyler için huzursuz ve mutsuz olurlar.
Kimse Pollyannacıılık oynasın, mutluluk rolleri yapsın, hayatın bin bir sıkıntısı içinde, yaşam ve var olma mücadelesi içinde sahte mutluluk pozlarına bürünsün demiyorum.
Hayat elbette daima mutluluk içinde yaşanmaz.
Elbette bin bir sıkıntı, sorun ve çile ile boğuşuyor insan.
Fakat tüm sorunlara, sıkıntılara, olumsuzluklara rağmen insan yinede olumlu düşünebilir, pozitif davranışlar sergileyebilir ve mücadele azmi göstererek, en aşılmaz zorluklarda dahi umudunu koruyarak yaşamını mümkün mertebe güzel şekilde yaşayabilir.
Yani dış şartlar ne kadar kötü ve çekilmez olursa olsun insan eğer inanıyorsa, mücadele azmi varsa, umudunu koruyorsa; bu durumda içsel huzurunu sağlayabilir.
İçsel huzuru, dinginliği, sakinliği, tamamlanmışlığı yakalamış birisi ise hem kendisinin hemde iletişim içinde bulunduğu kimselerin hayatını olumlu yönde etkiler.
İçsel huzur, tamamlanmışlık nasıl sağlanır?
Varoluşa anlam verme, ikrar, kendisiyle ve cümle varlıkla barışıklık, kabullenme, umut ve azim, mücadele ve inanç, Hakkı bilme ve hakikate ulaşma isteği...
Bu temel noktaların bilince çıkartılması, uygunlanması ve özümsenmesi içsel huzurun olmazsa olmazlardırlar.
Şimdi bu ve benzer temel esasları biraz daha detaylandıralım.
Kişi neden var olduğuna, yaşadığına ve yaşamdan öncesine-sonrasına dair bir bilgiye, bilince ve inanca sahip olmalıdır.
Yaşamın değerli olduğuna, insanın var olmasının özel ve anlamlı olduğuna inanmalı ve bu inancını ikrar ile tasdiklemeli, mühürlemelidir.
Kendisinin özel olduğunu, değerli olduğunu ve bu dünyaya gelmiş olmasının nedenli olduğunu kavramış olan birisi, bu durumda kendisiyle, çevresiyle, doğayla barışıklığı esas alır.
Barışıklığı esas almak tembellik veya mevcut hal ile yetinme değildir.
Barışıklık; umut ve azimle daha iyisini ve güzelini oluşturma, yeteneğini ve bilgisini, edep ve erkanını geliştirmedir.
Kabullenmek demek, insanın cüzzi iradesi dahilinde olanları sonuna dek yapması ancak külli iradede olanı, yani kendisinin dışında gelişenleri ve değiştirme imkanı olmayanı kabullenmedir.
İnanmak, yani değere, güzelliğe, barışa ve anlam dolu bir yaşama inanmak ve bu inancın gerçekleşmesi için mücadele etmek..
Hakkı bilme ve hakikate ulaşma isteği ise, kişinin asla yalnız olmadığı, nedensiz ve sebepsiz görünenlerin aslında nedenli ve sebepli olduğuna ve bunun o külli iradenin eseri olduğuna inançtır.
Kişinin Hakkı bilmek istemesi ve bu bilinç ile hakikat üzeri yol almak istemesi bile başlı başına bir huzurdur.
Bu bilinç ve yürüyüş insanı yalnız olmadığına, insanın değerli ve özel olduğuna, yaşamdaki her nefesin bile anlam yüklü olduğuna götürür.
Böylesi bir götürüş, yani kişiyi ötelerin ötesine bağlayan, yaşamını sadece şu an değil, bu andan öncede ve bu dünyadan sonrada var olduğuna inanış kişiye huzur sağlamaz mı?
Sonsuzluğun bir parçası olduğunu ve o sonsuzlukla dem be dem yek olduğunun bilinci, inancı kişinin dünyevi tüm sıkıntılarının aşılması, zorluklarının yenilmesi, acılarının geride kalması demektir.
Sonsuzluğun bir parçası olan, nurlu gecelerin daimi aydınlık sabahlarına uyanır.
Her nefeste Hakkın sonsuz güzelliklerini içine çeker, temaşa eder.
Böyle bir insanı ne huzursuz edebilir ki?
Remzi Kaptan
|