İnsanlık Var Oldukça Alevilik İnancıda Var Olacaktır
Her perşembeyi cumaya bağlayan akşam olduğu gibi bu perşembe de canlar cemevinde bir araya gelmişlerdi.
Canlar, cemal cemale oturmuş delillerini uyandırmış ve yanan delilin aydınlığı ve nuru ile muhabbete başlamışlardı.
Muhabbetleri, her zaman olduğu gibi delili uyandırdıktan, gülbankı okuduktan sonra genç bir çift olan Mehtap ve Hüseyin tarafından 3 tane deyiş söylemeleri ile devam ediyordu.
Mehtap ve Hüseyin deyişlerini söyledikten sonra sazlarını yanlarına indirdiler.
“Tellere dokunan ve dokundukça yüreklerimizinde tellerini titreten, bize huzur ve güven veren ellerinize, yüreklerinize sağlık güzel canlar,” dedi bu muhabbetlerin daimi katılımcılarından olan Haydar dede.
Devamında, “güzel canlar, bu akşam muhabbetimizde sizce hangi konuyu işleyelim” diye sordu.
Tek tek yerde cemal cemale oturan canların yüzlerine baktı Haydar dede.
Kimisi bağdaş kurmuş yere bakıyor, kimisi daha rahat bir şekilde oturmuş ve kendisine bakıyordu.
“Düşünüyorum da” dedi Mahzuni, “kaç zamandır her perşembe bir araya geliyoruz, delilimizi uyandırıyoruz, zaman zaman cem yapıyoruz, muhabbet ediyoruz.
Fakat sayımız neden hep az?”
Mahzuni bu soruyu sorunca, diğer canlarında gözleri dedeye çevrildi.
Bir kısa suskunluktan sonra Haydar dede konuşmaya başladı: “Mahzuni can, tarihten günümüze daima Hakkı ve hakikati savunanlar azınlıkta olmuş, ve hiç bir zaman için sayısal çoğunluğa ulaşamamışlardır.
Hakkı savunmak, ısrarla hakikate bağlı kalıp bu doğrultuda bir yaşamın sahibi olmak, her insanın harcı değildir.
Bunu bilerek, bunun bilincinde olarak yolumuza hizmet etmeli, inancımızı yaşamalıyız güzel canlar.
Nicelik değil güzel canlar, nitelik yani kalite önemlidir.
Sayımızın az olması sorun değil, önemli olan az sayıda olsak da doğrulara bağlı olmamız, daimi olarak hakikatlerin bilincinde olarak Hakkı gözeterek bir yaşamın sahibi olmamızdır.
Tarih boyunca tüm Hakk inancına mensup hakikat savunucuları yalnız ve sayısal olarak azınlıkta değil miydi?
Hz. İbrahim Nemrut karşısında yalnız değil miydi?
Hz. Musa Firavunlara karşın yalnız ve azınlıkta değil miydi?
Ya Hz. İsa gibi sevgi dolu bir peygamber bile çarmıha gerilirken yanında bir dostu var mıydı?
Hz. Muhammed dahi bunca güvenilirliğine rağmen, toplum içinde ki sağlam konumuna rağmen peygamberliğini aşikar ettiğinde, yani Hakk inancını yaymaya ve vaaz etmeye başladığında yanında kaç kişi vardı, karşısında kaç kişi vardı?
Örnekleri uzatmaya gerek yok.
Tarihten günümüze her zaman için Hakk inancına mensup olmak, hakikatlerin ışığında bir yaşamın sahibi olmak bedel gerektirmiş ve yalnızlık getirmiştir.
Dolayısıyla biz Aleviler, sayısal olarak çoğunlukta olmadığımızın nedenlerinin bilincindeyiz.
Sayısal azlığımız inançsal doğruluğumuz önünde bir engel değildir.
Aksine, tarihte nice güzel peygamberlerin ve Hakk inancını savunan değerli şahsiyetlerin gerçeğinde görüldüğü gibi gayet normal bir durumdur.
Sayımızın çok olması gerekmiyor.
Önemli olan en doğru ve ideal şekilde inancımızı yaşamamız, değerlerimizi sahiplenmemiz ve geleceğe en güvenilir şekilde taşırmamızdır.”
Haydar dede bunları söyledikten sonra susup canlardan gelecek tepkilere baktı.
Canlar huşu içinde onu dinliyorlardı.
Kimse bir şey söylemeyince Mehtap ve Hüseyin tekrar sazlarını ellerine aldılar ve yine üç tane bir birinden güzel, yolu anlatan, yaşatan deyiş söylediler.
Mehtap ve Hüseyin'e diğer canlarda elleri kalplerinde, her an niyaz etmeye hazır şekilde ve gözleri kapalı bir şekilde eşlik ettiler.
Mehtap ve Hüseyin deyişlerini bitirince Haydar dede tekrar söze başladı: “sevgili Mahzuni ve diğer güzel canlar, sakın umutsuzluğa kapılmayın.
Alevilik inancı Hakk inancıdır, Alevilik yolu hakikat yoludur.
Bu inanca inanıyor ve bu yolda yürümeye gayret ediyorsak, asla umutsuzluğa kapılmamalı ve sayısal azlığımıza bakıp değerlerimizden şüpheye düşmemeliyiz.
Ben ne zaman toplumsal gerçekliğimizi düşünsem ve duyarsızlıkları görsem; hemen 1240 yılını hatırlarım.”
“Ne oldu 1240 yılında Haydar dedem” diye soruyu aceleci bir şekilde sordu daha 17 yaşında olan Berkay.
“1240 yılında Aleviler Baba İlyas ve Baba İshak önderliğinde zalim ve haksız yönetime karşı bir isyan hareketi geliştirdiler” diye söze başladı Haydar dede.
“Babailer İsyanı adıyla bilinen bu hareket başlangıçta önemli mevziler elde etti,” diye sözlerine devam etti Haydar dede, “fakat sonrasında Babailerin başarıları karşısında tedirgin olan devrin haksızları tüm güçlerini seferber ederek isyanı bastırdılar.
İsyan bastırılıp Babailer yenilince korkunç bir katliam gerçekleşti.
İsyana destek veren vermeyen tüm Aleviler kılıçtan geçirildi.
Kalanlar ise dağ başlarına, ücra yerlere yerleşerek canlarını kurtardılar.
Büyük Alevi ereni Hacı Bektaş Veli bu eyleme katildi ve kardeşini de bu harekette şehit verdi.
İşte böylesi bir yenilgiyle sonuçlanan ayaklanmanın sonrasında Hacı Bektaş Veli, geride kalanları toparladı ve muazzam bir örgütlenme yaratarak bu gün dahi bize yol gösteren bir miras bıraktı.
İşte bizlerde, çağımızın yol sürenleri de bu örnekten dersler alabilir, gerekli moral ve motivasyonu buradan hareketle sağlayabiliriz.
Elbette bizler bir Hacı Bektaş Veli değiliz.
Fakat şartlarımız o zamandan daha kötü değil.
Hacı Bektaş Veli, katliamdan kurtulanları bir araya getirip, eğitip, ikrar verdirip yeniden dünyanın dört bir tarafına gönderdi.
İnce ince, ilmek ilmek örerek, her bir insanı ayrı ayrı eğiterek asırlar sürecek bir sağlamlıkta bir kurumlaşma ve bilinç yarattı.
Bizlerde işte tüm zorluklar ve engellere karşın bazı gelişmeler yaratabiliriz.
Toplumumuzu daha da ileri konumlara taşıyabiliriz.
Hacı Bektaş Veli bunun mümkün olduğunun en somut göstergesidir.
İşte bu nedenden dolayı 1240 yılı benim açımdan bir yenilgi yılı değildir.
Bir yeniden doğuşun yılıdır.
Dolayısıyla şimdi yaşadığımız yenilgiler doğru değerlendirirsek bizler için başarı ve yeni zaferlerin adı olacaktır.
Bizler inanırsak, ikrarlarımıza bağlı kalırsak, tutkumuzu ve aşkımızı daim eylersek; Hakk inancı olan Alevilik inanlık var olduğu müddetçe var olmaya devam edecektir.”
Haydar dedenin umut ve coşkuyla, kararlılık ve aşkla söylediği bu sözler muhabbette bulunan canlara heyecan vermişti.
Mehtap ve Hüseyin tekrar sazlarını eline alıp deyişler söylemeye başladılar.
Diğer canlar yine elleri kalplerinde, niyaz halinde, gözleri kapalı bir şekilde eşlik ediyorlardı söylenen deyişlere.
Ve böylece delilin aydınlatmış olduğu gönüllerden gök kubbeye hoş bir seda yayılıyor, bu sedaya arzın bilinmedik kaçıncı katmanında bulunan meleklerde eşlik ediyorlardı
Remzi Kaptan
|