Hayaller Paris Gerçekler Bizim Köy
Bir duvar yazısında okumuştum yukarıdaki başlığı, köy yerine ücra bir yerin ismi yazılıydı.
Bazı gördüğümüz ve yaşadığımız olaylar bu duvar yazısını hatırlatıyor bana.
Fakat bu hatırlatma yazıyı ilk okuduğumda bende oluşturmuş olduğu tebessümden ziyade burukluk oluşturuyor.
Bir defadan fazla tanıklık ettiğim bir olayı izah edersem, belki demek istediklerim daha açık anlaşılır.
Aleviliğe inanmak ve bu yola hizmet etmek beraberinde toplumla iç içe olmayı gerektiriyor.
Neticede amaç, toplumu geliştirmek ve hayatın her alanında daha iyi bir konumda olmasını sağlamaktır.
Bunun için işte kurumlarımız var ve bu kurumlarımızın çeşitli faaliyetleri var.
Bu faaliyetlere daha çok kişinin katılması için elimizden geldiğince insanlarımızı bu kurumlarımıza yani cemevlerimize, derneklerimize kazanmaya çabalıyoruz.
Onları daha duyarlı hale getirmek ve etkinliklerimize katmak ve böylece yolu anlatmak, yolun yaşanılmasını sağlamak için çalışmalar yapıyoruz.
Hasılı kelam bu nedenden dolayı toplumun her kesimi ile sürekli olarak iletişim içindeyiz.
İnsanları çalışmalarımıza kazanmak ve yine yolumuzu anlatmak için sohbetler geliştiriyoruz, kendimizce sorunlarına yardımcı olmaya çalışıyor, sorularına cevap bulmaya çalışıyoruz.
En son bir ablamız ile sohbet ettiğimizde, ablamız sohbette derneğimizde ne tür faaliyet ve etkinlikler olduğunu sordu bize.
Bizlerde derneğimizde yaptığımız çalışmaları anlattık.
Daha çok inancı esas aldığımızı ve inancımız ile ilgili faaliyet ve çalışmalar yaptığımızı fakat bunun yanı sıra sosyal ve kültürel aktivitelere de ihtiyaç olduğunda yaptığımızı belirttik.
Örnek olarak folklor (halk oyunları) ve bağlama kurslarını verdik ve bu kurslarımıza isteyen herkesin ücretsiz olarak katıldığını ve ablamızında çocuklarını bu kurslara getirebileceğini belirttik.
Ablamız, kızının bale kursuna gittiğini ve derneğimizde ki kurslara gitmesine gerek olmadığını söyledi.
Öyle bir söyleyiş tarzı vardı ki ablamızın sanırsın çocuğu bale kursuna değil de uzaya astronot olmuş ve yeni gezegenlere yerleşim planları yapıyor, öyle bir gurur ve böbürlenme ile söyledi bunu.
Oysa parasını verip sıradan bir dans okuluna gönderiyordu çocuğunu.
Ama demek ki ablamızın gözünde orası bir dans kursu değil, adeta sınıf atlamanın, hayatı daha bir üst perde de yaşamanın yani aristokrat olmanın nişanesiydi.
Kim bilir ablamız hangi Türk dizisinin veya filminin hangi sahnesinde tabili kalmıştı...
Oysa bu ablamız bir şirkette temizlik elamanıydı ve eşi de dönerci dükkanında haftanın 6 günü günde 12 saat çalışan birisiydi.
Yani sınıfsal olarak, kültürel olarak, entelektüel birikim olarak bambaşka yaşam şartlarının insanları.
Demek ki hayallerinde başka diyarlarda, yüksek sanat ve iş çevrelerinde yer alıyorlar.
Çocuklarını bale kursuna göndererek o sınıflarda yer almanın hayalini gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Bu ablamızın söylediklerini duyunca hem üzüldüm, hem düşündüm ve hemde bu zavallılığa istemeyerek de olsa güldüm.
Ablamı kıracak, incitecek laf etmek doğru olmazdı.
“Ablacığım helal olsun sana, ne güzel yapıyorsun, çocuğunu bale kursuna gönderiyorsun.
Bale çok önemli bir sanattır.
Aydınlanmanın, ortaçağ karanlığından çıkmanın adeta sanatsal ifadesidir.
Haliyle böylesi yüksek ve değerli bir sanata yönelen bir aile olarak sizin çocuğunuzu saza ve bizlerin davul zurna ile icra ettiği folklor kurslarına getirmenizin bir anlamı yok”, dedim.
Ablam söylediklerimden ne kadarını anladı, ne kadarını anlamak istedi, bilemem.
Bildiğim, bu yaşadığım tekil bir olay değil, böyle bir kaç defa yaşadığım için, toplumumuzda bazı insanların böyle bir kursa çocuklarını yazdırmakla sınıf atlayacaklarını düşünmeleridir.
Demek ki hayallerinde çocukları şehrin en eski ve kültürel değeri en yüksek binasında bale gösterisi yapıyor, kendileri de bizim gibi olmayan, her şeyleri ile gelişmiş olan, yani maddi ve manevi olarak toplumun en üst dilimini temsil eden seçkin ailelerin yanında, onların dostları olarak, ellerinde en zarif kadehlerde en değerli şarapları ile bu gösteriyi izliyorlar.
Dedik ya, hayaller paris.
Hayaller Paris ama gerçekler bizim köy.
Gerçekler ise her zaman hayallere galebe çalmışlardır.
Hayaller güzel olmakla beraber insanı yaşadığı gerçeklikten kopardığı andan itibaren kabusa dönüşürler.
Ekonomik ve kültürel alt yapımız yoksa, bizler ne yaparsak yapalım, o hayallerde ki yerlere gelemeyiz.
Sınıfımız belliyse, bir gün çalışmasak aç kalıyorsak, eğitim düzeyimiz en alt seviyedeyse ve kendimizi geliştirememişsek; biz değil bale, hangi kursa gidersek gidelim, çok şeyler değişmez.
Bale, opera ve benzer sanat dalları çok değerli ve önemlidirler.
Belli bir inceliği, zevki ve sanatsal estetiği yansıtıyorlar.
Meselemiz bu sanat dalları ile değildir, meselemiz bu sanat dallarının belli bir birikim gerektirdiğidir.
O halde kendimizi kandırmanın ve böyle ucuz kurnazlığın bir anlamı yok.
Hele bununla başkasına caka satmanın, başkalarını küçümsemeninde bir anlamı yok.
Olması gereken, kendi değerlerimiz ve doğrularımız üzerinde yükselmek ve gelişmektir.
Yoksa daimi olarak ancak hayallerimizde yaşarız Parisi, gerçekte değil.
Remzi Kaptan
|