atag logo1

Alevi Toplumu-Alevitische Gemeinde

ATAG e. V.

Tauben Str. 20,  70199 Stuttgart

email: alevitentum@yahoo.de   tel: 0173 780 56 17

Home/ Ana Sayfa

Kontakt

Spende/ Bağış

Remzi Kaptan

Sorularla Alevilik

Çocuklarımıza Aleviliği Nasıl Öğretebliriz?

Cem

Alevi Duaları- Gülbank

Die Alevitische Lehre

Alevi Teaching

Het Alevitisch Geloof

Ensenanzas del Alevismo

Doutrina Alevi

La Dottrina Alevi

Kitap/Bücher

Alevilerde Yenilgi ve Zafer

 

Remzi Kaptan

 remzi.kaptan@yahoo.com

Alevi tarihi yenilgilerin ve bu yenilgilerden sonra büyük başarıların tarihidir. Belki bir çok toplumun tarihinde de benzer örnekler vardır. Ancak sanırım Alevi toplumundaki kadar yoğunluklu bir şekilde herhalde az toplumda bulunur.

Evet, tarihimizde çokça yenilgiler almışız. Yenilgiler, mağlubiyetler sonucu büyük eziklik yaşamış, boynu bükük kalmışız. Çoğu zaman yenilgilerin getirmiş olduğu ruh haliyle dişlerimiz kenetlenmiş, hırstan ve öfkeden sıktığımız yumruklarımız uzun müddet açılmamıştır.

Daha Hz. Peygamber ruhunu teslim etmemişken bile Beni Sakife'nin gölgeliğinde planlar başlamış, egemenliklerini kurmak isteyenler dolaplar çevirmeye başlamışlardır. Bir yandan “Alemlerin Nuru'nu ebedi yolculuğuna uğurlamanın verdiği hüzün sürerken diğer yandan dost görünen düşmanların hesaplarının sonucu gelişen haksızlıklar...

Beni Sakife gölgeliğinde çevrilen dolaplar amacına ulaşmış ve böylece uzun sürecek bir dönemin, yenilgilerle dolu bir dönemin perdesi de açılmış oluyordu. Arada bazı küçük zaferlerin bu büyük yenilgiler karşısında çok büyük bir anlamı olmuyordu.

Beni Sakife'de başlayan süreç Hz. Ali'nin müdahaleleri sonucu hedefine ulaşma noktasında aksamalar yaşasa da yoluna devam ederek Kerbela da zirve noktasına ulaşıyordu.

Kerbela... Bu bela yerinde biz Alevilerin ve biz Alevilerin şahsında cümle mazlum ve mahzunların yenilgisi gerçekleşiyordu.

Evet, Kerbela da sadece İmam Hüseyin ve yarenleri değil, ona gönül vermiş mazlumlar değil, cümle mazlum insanlık zalim Yezid tarafından katlediliyordu. Yetim kalan, boynu bükük kalan, dişleri sıkılmaktan dökülen, yumrukları zalim karşısında bir şey yapamamanın verdiği öfkeyle felç hale gelen sadece İmam Hüseyin'in ailesi ve sevenleri değildi, cümle insanlıktı. Doğruluktan ve haktan yana olan bütün insanlıktı.

Kerbela birazda böyledir. Yani hakikatin ve doğruluğun yer yüzünden ebediyen silinmek istenildiği sembol mekandır. O bela yerinde yok edilmeye çalışılan İmam Hüseyin'in şahsında Hak ve hakikattir.

Oysa öyle olmadı. Zalim olanların sevinci ve zaferi bir müddet sonra yenilgiye uğramış olanların yüreklerindeki kıvılcımların büyüyüp devasa bir ateşe dönmesiyle tersine döndü. Daha önceleri Muhtar Sakafi'lerin başarıya ulaştırıp devasa bir yangına dönüştüremediklerini Eba Müslim Horasani başarıyor ve yapılan zalimliklerin hesabını teker teker soruyordu.

Bu durumda zafer ve yenilgi iç içe geçiyordu. Haksız ve zalim olan, iktidar ve makam için her türlü zalimliği yapmaya hazır olanlarda elbette boş durmuyor, Hakkın ve hakikatin yer yüzünde silinmesi veya en az dereceye düşmesi için mücadele ediyordu.

Çokça örnekler vererek konuyu uzatmanın gereği yok. Belirtmek ve bu belirtilenlerden ders almak istediğimiz noktalar özet olarak şunlardır:

 

Biz Aleviler çokça yenilgiler yaşamış ve bu yenilgilerden gereken dersleri çıkartmış olarak yolumuza devam etmişiz. O sebepten simdi de bir yenilgi dönemindeyiz. Bu yenilgi dönemi, biz, yolu sürme iddiasında olanlar gereken mücadeleyi verirsek kesin zafere dönüşecektir. Bundan zerre kadar şüphemiz olmasın. Nasıl Eba Müslim başardıysa bizlerde başarırız.

Öyle pes ederek, oturup ağlayarak, zalim olanların iktidarları ve güçleri karşısında pısarak, onların gözümüze kocaman görünen, yıkılmaz görünen iktidarları karşısında boyun eğerek elbette zafer alamayız.

Farkındayım. Zalim olan iktidarlar hayatın her alanında çok çok iyi bir konumdalar. Ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ve ideolojik olarak bizlerden fersah fersah ilerideler. Bu bir gerçektir. Çoğu kez bizler daha özgüvenden yoksun bir şekilde değerlerimizi sahiplenip savunamayoruz. Oysa çağdaş Emevi anlayışı her konuda bizleri susturup sindirebiliyor. Muktedir olmanın vermiş olduğu bir hoyratlıkla astığını asıyor, kestiğini kesiyor. Bütün bunlar doğru. Ancak bir başka doğru daha var; biz Alevilerin de tarihi öyle yabana atılacak bir tarih değil. Hele inancımız öyle kolay yok olacak, tarih sahnesinden silinip atılacak kadar köksüz, dayanıksız bir inanç değildir.

Evet, biz Alevilerin inancı olan Alevilik öyle basite alınacak, derinliği ve genişliği olmayan, hayatın her alanından söyleyecek sözü olmayan ve ufak bir rüzgar esmesiyle savrulacak bir inanç değildir. Alevilik, hayatın her alanını kapsayan, derinliği ve genişliği diğer inançlardan az olmayan, sorulara cevapları, sorunlara çözümleri en az diğer inançlar kadar kapsayıcı ve kuşatıcı olan bir inançtır. Zaten eğer öyle olmasaydı bu güne değin yok olup giderdi. Yok olup gitmediğine göre gelecek çağlarda da yaşamaya devam edecektir. Bunun içinde şu an ki yenilgilerin zafere dönüşmesi veya en azından bir dengenin sağlanması gerekiyor.

Bu mümkündür.

Eba Müslim bunu nasıl mümkün kıldıysa bizlerde mümkün kılabiliriz.

Nasıl ki Babailerin onbinlerce şehit ile sonuçlanan başarısız isyanları sonucu Hacı Bektaş Veli büyük bir ışık yakıp tekrar yolumuzu aydınlatmışsa; bu şimdide mümkün. Düşünün bir: 1200'lü yılların ortasından zalim Selçuklu devletine karşı kadın çocuk demeden topyekun bir isyan başlatılmış ve bu isyan, isyana katılanların tamamına yakının yok edilmesiyle sonuçlanmış. İşte bu yenilgiden sonra Sulucakarahöyük'te bir çalışma başlatan Hacı Bektaş Veli, tekrardan zaferin yolunu açmış, dirilişi sağlamıştır. Allah aşkına söyleyin şimdi; çokça mızmızlanıyoruz, halimiz Babailerden daha mi kötü? Değil, öyleyse bizlerde çok şeyler başarabiliriz.

Bir diğer örnek olarak Şah İsmail'i verebiliriz. Bütün ailesi katledilen ve kendisi de sürekli olarak yer altında yaşamak durumunda kalan bu yiğit önder daha çocuk yaşta mücadeleye başlayarak kısa ömrüne sayısız zaferler sığdırdı ve Safeviler devletini kurarak zaferlerini taçlandırdı. Bizler neden yapmayalım?

Ya pirimiz Pir Sultanımız. Onun örneği de bizler için yol açıcı değil mi? Hınzır paşaların bütün zalimliklerine inat, aradan 500 yıl geçtiği halde hala dillerimizde Pirimizin deyişleri söylenmiyor mu? Peki söyleyin şimdi: bu zafer değilde nedir? Daha ne olması gerekiyor güç almamız, moral bulmamız için?

Dedik ya, zalim ve haksız olan ama iktidar olmanın bütün avantajlarını kullanarak, gücün vermiş olduğu tüm imkanları seferber ederek kendisini haklı çıkarmanın gayretinde olan cümle çağdaş Emevi anlayış ve yönetimlerine karşı zerre kadar daha inancımızdan ve doğrularımızdan taviz vermemeliyiz. Belki inancımız ve tarihimiz noktasında, Alevilik bilinci anlamında yetkin olmayabiliriz. Bir çok şeyi bilmiyor veya bazı inançsal gerçekleri tam manasıyla kavramıyor olabiliriz. Bunları bilmemek veya bazı inanç değerlerimizi savunmada, anlatımda yetersizlikler yaşıyor olmamız bizleri çağdaş Emevilerin haklı oldukları noktasına götürmesin.

Bizler Aleviyiz. Önemli ve bütün insanlığa hitap eden bir inancımız var. Bu inanca inanmış, bedel ödemiş, katkı sunmuş sayısız önderlerimiz ve yolu sürmüş olan ulularımız var. Bütün bu erenler, yolu süren canlar bizlere tükenmez bir hazine bırakmışlar.

Bizler ilk etapta iman ve inanç noktasında tam anlamıyla bilmiyor ve kavramıyor olsak bile yolun doğruluğuna inanmalı ve bu inanmanın verdiği sorumlulukla değerlerimizi her şart ve koşul altında ne pahasına olursa olsun savunmalıyız. Bu başlangıcı yaptıktan sonra gerisi gelir. Zamanla, inancımızın özüne doğru yolculukla bir çok sırra vakıf olarak yolumuza, toplumumuza ve toplumumuzun şahsında tüm insanlığa, Haktan ve hakikatten yana olan tüm insanlığa en güzel hizmetleri yapmış olacağız.

Her dem tutkuyla yolunu sürdüren canlara aşk ile.

 

 

 


Statistiken

 

Anrede:
Ihr Vorname:
Ihr Name:
Telefon-Nummer:
eMail:
Grund Ihrer Nachricht: Ich habe eine Frage
Ich habe einen Vorschlag für Ihre Seiten
Ich habe eine Kritik anzubringen
Text:

 

Kopieren nur mit Quellenangabe/Kaynak gösterilmeden kullanilamaz!