Aşkın Adanmışlık Hali
Aşkın birden fazla hali, yaşanmışlığı vardır.
Aşkın en zirve hali; kişinin yani aşığın maşukuna (aşık olunana) kendini adamasıdır.
Kendinden geçmesi, sevdiği ile yek can olması ve hatta kendisinden çok O olmasıdır.
Aşık olmak, aşkı tüm boyutlarıyla tüm hücrelerde hissedilecek şekilde yaşamak bedel gerektiriyor.
O aşkın ateşinde yanmayı peşinen kabullenmek, göze almak gerekiyor gerçek anlamıyla bir aşk için.
Bu da adanmışlık demektir.
Kişi kendisini neye adarsa aslında odur.
Aşkına adarsa aşkın kendisi olur.
Aşk dediğimizde somut kadın erkek veya daha başka bir anlatımla insanın insana sevgisini esas almıyoruz.
Elbette buda vardır.
Kişinin kişiye aşkı gerçek aşka vesiledir.
Aslında birisini sevdiğimizde, aşık olduğumuzda onun şahsında sevdiğimiz yaşamdır, varoluştur, hakikattir.
O kişiyi seviyoruz elbette.
Onun bakışını,duruşunu, konuşmasını, tenini, yürümesini....
O kişi her şeyi ile yüreğimizin en derinine kök salmıştır.
Ancak aslında onun şahsında sevdiğimiz bir bütün olarak var olmadır.
Bu noktada aşk ve sevgi bizi Hakka ve hakikate götürendir.
Yaşam zaten bize göre sevgiden dolayı oluşmuş, zuhur etmiş, meydana gelmiştir.
Aşktan dolayı meydana gelen yaşamın sırrına da aşk ile neden varılmasın.
Yaşamın sırrına vakıf olmak içinde aşık olmak, aşka kendimizi adamak, aşkın kendisi olmamız gerekiyor.
Öyle kişiye aşkı aşıp zaman ve mekanla sınırlı aşkın ötesine geçmemiz gerekiyor.
Dem be dem her nefes ve adımda o aşk halini tüm bilincimizde, düşüncemizde ve duygumuzda yaşamımız gerekiyor.
Hani yanan ateşe bir odun parçası atarız ve odun daha odun değil, ateşin bir parçası ve kendisidir ya.
Aşk içinde geçerlidir bu.
Odunluktan çıkıp aşkın kendisi olmak gerekiyor.
Birlik halini yakalayan birisi için de alemde, koskoca kainatta ayrılık ve gayrılık olur mu hiç?
Remzi Kaptan
|