Dört Kapı Kırk Makam İlkeleri Çerçevesinde Hayatı Anlamlandırma ve Huzur
Bazı gerçekleri anlamak ve bu gerçeklerin sonucunda kendimize bir pay çıkartmak için öyle bilimsel ve akademik sempozyumlara katılmak, doktora tezleri okumak gerekmiyor.
Mesela hayatın anlamı, huzur ve mutluluk konularında çevremizi dikkatli şekilde gözlemlememiz ve anlam verebilmemiz yeterlidir.
Çevremize bir bakalım.
Çevremizdeki insanları gözlemlediğimizde, onlarla sohbet ettiğimizde, onları dinlediğimizde hangisinin mutlu olduğunu, hangisinin mutsuz olduğunu az çok görebiliyoruz.
Bu sonucu gördüğümüze göre nedenlerini de az çok öğrenmiş oluyoruz.
Fazla uzağa gitmeye gerek yok; teyzelerimizden birisi mutsuz ve huzursuzsa, bıkkın ve genelde sinirliyse, bunun nedenini biliyoruzdur.
Yine diğer bir kuzenimiz mutluysa, huzurluysa, güler yüzlü ve hayattan keyif alıyorsa, nedenini biliyoruz.
Bilmiyorsak sorabiliriz, öğrenebiliriz.
Elbette bazı insanların iç dünyaları ile yansıttıkları farklılık arz ediyordur, fakat buna rağmen yinede insanların genelini çözmek öyle zor değildir.
Herkes kendi özgün konumundan, şartlarından yola çıkarak çevresindeki insanları bir değerlendirsin ve sonuçlarını bir kağıda yazarak biraz daha somutlaştırsın.
Bu satırların yazarı da bunu yaptı ve ulaştığım sonuç şu oldu.
Öncelikle çevremde mutsuz olanların tespitini yaptım ve sonrasında tek tek bu kişilerin neden mutsuz olduklarının gerekçelerini anlamaya çalıştım.
Kabaca bunları 3 kategoriye (dileyenler bu kategorileri çoğaltabilirler veya alt dallar şeklinde detaylandırabilirler) ayırdım.
Birincisi: maddiyatçılar.
Bu kategoride yer alanlar tüm yaşamlarını maddiyat üzerine, daha çok mal mülk sahibi olmak ve böylece diğer insanlar üzerinde tahakküm sahibi olmak, onların saygınlığını ve sevgilerini maddi güçleri ile kazanmak üzerine kurmuşlardır.
Bunların tüm hayatları maddiyat üzerine şekillendiği için tüm yaşama, anlama, varoluşa bu çerçevede bakar ve bu çerçevede bir sonuca ulaşırlar.
En yakın sevdiklerine dahi, -ki bunlar eş, çocuk, kardeş ve anne-babadır- maddi güçleri oranında bir değer, saygınlık ve hatta sevgi sunarlar.
Başarıları ve bunun sonucunda maddi güçleri varsa insanlara saygı duyarlar, severler, dikkate alırlar.
Tersinde ise amiyane tabirle adam yerine koymazlar kimseyi.
Bu tipler hep mutsuz, huzursuz ve yoksundurlar.
Belli bir maddiyat elde etmiş olsalar dahi yine de yetersiz geldiği için daima mutsuzdurlar.
Sürekli bir maddi kazanç elde etme üzerine bir çabanın ve gayretin sahibi oldukları için yaşamın güzelliklerini genelde ıskalamışlardır.
Tek görebildikleri maddiyattır.
Hatta yaşlandıkları halde bile maddiyat biriktirmekten yorulmazlar.
İkincisi: benciller.
Bu kategoride yer alanlar adeta kendilerini dünyanın merkezinde görürler.
İsterler ki herkes onları o merkezde görsün.
Böyle görülmedikleri anda ise haliyle kaşlar çatılır, sorun yaratılır ve çatışma yaşatılır.
Bunun sonucunda bu bencil kimseler hep yalnız kalmışlardır.
En yakınında olan, onları karşılıksız sevenleri bile kendi bitmez tükenmez bencillikleri yüzünden kaybetmiş, kendilerinden uzak durmalarını sağlamışlardır.
Üçüncüsü: sorumsuzlar.
Bunlar yaşamdaki tüm başarısızlıkları hep başkalarına yüklerler.
Kendilerinin hiç bir suçları ve günahları yoktur, daima başkaları hatalı, yanlış ve suçludur.
Kendileri ise sütten çıkmış ak kaşık misali ter temizlerdirler.
Başarı kendilerinindir, başarısızlık ise hep başkaları yüzünden oluşmuştur.
Mantıkları bu oldukları için daima suçlayıcı ve mutsuzdurlar.
Kendilerini sorumlu görseler ona göre bir tutum alır ve bir çözüm yolu geliştirirler.
Oysa bu yapılmadığı hep başkaları suçlu olduğu için yaşam koşulları gittikçe kötüye gider ve sosyal ilişkileri asgari düzeye iner.
Bu da beraberinde mutsuzluk ve huzursuzluk getirir.
Aslında bu üç kategori ve daha benzer kategorileri ele alıp daha çok detaylandırsak da aynı sonuç çıkar.
İnsanların mutsuzluk ve huzursuzluk nedenleri; maddiyatçılık, bencillik, sorumsuzluk ve bunlara benzer olumsuzluklardır.
Maddiyatı esas alan, bencillik yapan ve durmadan hep başkalarını suçlayan birisi elbette anlamı, huzuru bulamaz.
Onun için fedakarlık, sevgi, dostluk, barışıklık, dayanışma ve paylaşım çok uzak şeylerdir.
İşte Dört Kapı Kırk Makam öğretisi burada devreye giriyor ve neredeyse her makam buna işaret ediyor.
Olayın özeti budur aslında.
Mutluluğun, huzurun, varoluşun anlamı burada yatmaktadır.
Barış içerisinde ol, en başta kendinle, çevreyle, cümle varlıkla.
Paylaşımcı ol, sevgini, dostluğunu paylaş ve elbette maddi varlığını da paylaş.
Dayanışmada bulun, iyilik yap, güzellikler sun, bir insanı mutlu et.
Sevgini sun, çıkar hesabı tutmadan, karşılık beklemeden sevgini sun.
Dostluklarını koru, geliştir, yaşat ve yeni dostluklar oluştur, büyüt.
Bu ve benzer örnekleri hem olumlu ve hemde olumsuz anlamda daha da geliştirebilir ve detaylandırabiliriz.
Fakat anlamak, kavramak isteyenler için ciltler dolusu üçüncü sınıf kişisel gelişim kitaplarına gerek yok, bu kısa ve öz ilkeler yeterlidir.
Görüldüğü gibi çok zor ve zahmetli değil mutlu olmak, anlamlı ve huzurlu bir hayatın sahibi olmak.
Zor olmadığı gibi sandığımızdan bile daha kolay.
Remzi Kaptan
|