Cem İbadetinin Amacı Nedir ve Cem İnsanın ve Toplumun Hangi ihtiyacına Cevap Veriyor?
Bu soruya ara başlık şeklinde cevap vermek gerekirse; cem ibadetinin toplumsal düzen ve bireysel mutluluk olduğu başlığının altını kalın şekilde çizebiliriz.
Demek ki cem ibadeti birey olarak insanın içsel huzurunu sağladığı, içsel tamamlanmışlığa cevap verebildiği kadar toplumsal düzeninde yerli yerine oturmasını sağlıyor.
Bu anlayışla; cem ibadeti bireyin ve toplumun vazgeçilmezidir.
Bunu biraz daha açalım, detaylandıralım.
İbadet nedir, insan neden ibadet eder, ibadet etmekle amaçlanan nedir?
Bir çok din, inanç ve öğretide ibadetin tanımı: insanın kendisini yaratan/var edene karşı sorumluluklarını yerine getirmesi olarak açıklanır.
Bu doğru bir açıklama ancak bu açıklamaya; ibadetin bir diğer maksadınında (belki bir noktada asıl maksadının) insanın kendisini bilmesine vesile olması olarak da algılanmasıdır.
Bu anlamda Alevi erenlerimiz Dört Kapı Kırk Makam öğretisinin belirli aşamalarında şu sonsuz kainatı ve bu kainatta küçücük bir toz zerresi olan dünyayı yaratan, var eden Allah'ın insanların ibadetine ihtiyaç duyup duymayacağını taliplere soru olarak yöneltirler.
Ve ardından asıl ibadete insanın ihtiyacı olduğunu çünkü ibadetin (burada kast edilen elbette Aleviliğin ibadetidir) insanın kendisini bilmesini vesile olduğunu izah eder ve sonrasında bunu Aleviliğin yaratılış/varoluş yani insanın ilk çıkış noktası ile irtibatlandırırlar.
Bu manada Künt-ü Kenz esrarı/sırrı olarak adlandırılan anlayışın gereği Allah gizli bir hazineydi, bilinmek istedi ve bunun için kainatı, dünyayı, mahlukatı ve sonunda kendi özünden insanı yarattı.
İşte ibadette insanın kendisini bilmesine vesiledir.
Kendisini bilen Hakk'ı bilmez mi?
Bu anlayış, inanç ve bakış açısıyla Alevilerin toplumsal ibadeti cem ve biçime tabi olmayan bireysel ibadetlerine bakmamız gerekiyor.
İbadetimizin diğer anlamlarının ve işlevlerinin yanında ana amacı insanın kendisini bilmesidir.
Kendisini bilen insan, insan-ı kamildir.
İnsan-ı kamil ise cümle sırlara hakim biri olarak Hakk'ı bilenlerden.
İnsan-ı kamillerin çoğunlukta olduğu, tüm dünyada ki insanların ham ervah değilde, insan-ı kamil olduğu bir dünya; asıl yaşanılması gereken dünyadır ve özlenen dünyada böyle bir dünyadır.
Yani ayrımcılık, yoksulluk, adaletsizlik, ırkçılık ve dinciliğin olmadığı, herkesin bir birine saygılı olduğu, farklılıkların savaş ve kavga nedeni değil de zengin olarak görüldüğü bir dünya.
İnancımıza göre varoluşun gayesi de budur aslında.
Sevgiden oluşmuştur yaşam ve sevgi ile bu oluşuma cevap verilmesi gerekiyor.
Nefsaniyet, benlik, kibir ve daha benzer kötülükler gelişmemiş, olgunlaşmamış ruhların eseri olarak ortaya çıkmaktadır.
O halde bu ham ervahların, bu olgunlaşmamış ruhların olgunlaşması, yaşamın soyluluğuna layık bir hale gelmesi gerekiyor.
Yani Hakk'ı ve hakikati bilmeleri gerekiyor.
Surette insan olmayı aşıp manada insan olmaları gerekiyor.
İşte ibadette, dua, tefekkür de bunun için vardır.
İşte tüm bu nedenler için cem ibadetini yapıyoruz.
Hem şu sonsuz kainatı var edenle irtibatımızı sağlamaya çalışıyoruz, diğer yandan toplumsal düzenimizin işlemesi için, müşküllerimizin ve aramızdaki sorunların çözülmesi içinde bir araya gelip aynı değerler etrafında çözüm yolları arıyoruz
Bu noktada cem ibadeti diğer tüm ibadetlerden ayrılıyor.
Hiç bir ibadette böylesi bir boyut yoktur.
Yani bizlerin cemine insan öldüren, katillik yapan, hak yiyen kimse giremez.
Sadece bu tür somut ve büyük kötülük yapanlar değil, aynı zamanda orada bulunan herhangi bir cana bilerek veya bilmeyerek yanlışlık yapanda giremez.
Girmesi için öncelikle dara durup sorgulanması ve arınıp aklanması gerekiyor.
Bu olmadığı sürece o kimse, her kim olursa olsun ceme giremez, ibadette bulunamaz.
Oysa başka mabetlerde öyle değildir.
Dileyen herkes, bu katilde olsa, hırsız ve soyguncuda olsa girip sorgulanmadan cemaat ile ibadet edebilir.
Oysa esas olan insanın insandan razı olması değil miydi?
Kul kuldan razı olunca Hakk da kullarından razı olmuyor muydu?
Yine yüce yaradan bana kul hakki ile gelmeyin diye buyurmamış mıydı?
İşte tüm bu nedenlerden dolayı, kul hakkıyla Allah'ın huzurunda olmamak için öncelikle o cem meydanında özümüzü dara çekiyoruz.
Ve böylece kul hakkıyla Allah'ın huzuruna çıkmamış oluyoruz.
Peki kul hakkı yemediğimizde bu daha barışık ve adil bir toplumsal düzen getirmez mi?
Bir toplum düşünün kimse kimseye haksızlık yapmıyor, kandırmıyor, yalan söylemiyor, bir birini kötüleyip ötekileştirmiyor, ayrımcılık yapmıyor.
Böylesi bit toplum cennet sakinlerinin atmosferinde yaşamaz mı?
Sevginin, hürmetin, iyiliğin yüceltildiği ve yaşatıldığı, kötülük ve nefretin yok edildiği, arı ve duru benliklerin oluştuğu, nefsaniyet ve kibirli olanın adım adım olgunlaştığı bir toplumsal düzen....
Demek ki cem ibadetimiz insana ekmek ve su kadar gerekiyor.
Demek ki cem ibadetinde Hakk'a aşkla, sevgiyle, ikrar ve imanla yakarıp dua ediyoruz.
Diğer yandan Hakk'ın insanlardan istediği o bilinmeyi yani cennet atmosferi bir yaşamın, toplumsal düzenin oluşmasını da adım adım burada uyguluyoruz.
Bir kez daha: Gelin canlar cem olalım.
Remzi Kaptan
|