Pir Sultan Abdal'ın Köpekleri
Pir Sultan Abdal, bundan çok uzun yıllar önce yaşamış, yüreği güzelliklerle dolu, iyi kalpli, yiğit ve cesur bir insandı.
Pir Sultan Abdal, daima insanlara Hakk sevgisinden bahseder, insanlara yanlış yapmamaları gerektiğini belirtir ve nasıl doğruya ulaşacaklarının yolunu gösterirdi.
O yiğit ve cesur insan elinde bağlaması ile doğruları dile getirirdi, haksızlıkları eleştirir, kötülerin yaptığı kötülükleri söylerdi.
Çok güzel bağlama çaldığı gibi, şiirleri de mükemmel özelliklerdeydi.
Öyle ki aradan yüz yıllar geçmiş olmasına rağmen doğruyu arayan, doğru yolda yürümek isteyen, onurluca yaşamak isteyen her kim varsa mutlaka Pir Sultan Abdal'ın türkülerini söylemeye devam ediyor.
İşte böylesine doğru ve mert bir insan olan Pir Sultan Abdal, sadece insanları sevmez aynı zamanda doğayı, hayvanları yani cümle varlığı sever ve korurdu.
Doğayı ve hayvanları çok seven Pir Sultan Abdal, bazılarına göre hayvanların dilini bile anlıyor ve konuşuyordu.
İnsanların böyle düşünmesine en çok sebep olan şey ise Pir Sultan Abdal'ın köpekleriydi.
Pir'in iki tane köpeği vardı ve bu köpekler Pir ne derse anlıyor, ona uyuyorlardı.
Yanındaki insanlara en anlaşılır bir dilde saatlerce güzellikleri ve doğruları anlatan Pir Sultan Abdal, bazı insanlarca anlaşılmıyordu ama onun köpekleri Pir ne derse hemen anlıyor ve onlardan ne isterse onlarda yapıyorlardı.
O değerli Pir, insanlara Hakkın güzelliklerini, peygamberlerin getirmiş olduğu mesajları ve Ehlibeyti anlattığı için, zalim ve kötü olanların kötülük ve çirkinlik yapmamaları için uyardığından dolayı her zaman kötü ve zalim olanlarca hedef haline getirilmişti.
İnsanlara kötü davranan, eline geçirmiş olduğu iktidar gücünden dolayı her şeye ve herkese egemen olacağını zanneden zamanın kötüleri, Pir Sultan Abdal'ın doğruları dile getirmesine karşı geliyor, her fırsatta Pir Sultana ve onu takip edip sevenlerine eziyet ediyorlardı.
Pir Sultan Abdal, insanlara doğruları anlattıkça, haksızlıkları kimin neden ve niye yaptığını açıkladıkça sevenleri artıyordu.
Sevenleri artan Pir'in haliyle düşmanları da daha bir azgınlaşıyorlardı.
Onlar istiyorlardı ki Pir Sultan Abdal gibi Hakkı ve hakikati anlatanlar, savunanlar gerçekleri dile getirmesinler.
Gerçekler dile getirilmezse zalim olanlar daha rahat hakim olacak, daha çok sömürecek, daha çok insanı baskı altına alacaklardı.
İşte Pir Sultan Abdal, bu Hakk ve hakikat düşmanlarının düzenlerine karşı geliyor, ısrarla ve inatla, aşk ve tutkuyla ve bir an dahi tereddüt etmeden, geri adım atmadan doğruları dile getiriyordu.
Zalim ve kötü olan ne kadar güçlü olursa olsun, ne kadar gaddar ve korkunç olursa olsun ve yine Pir Sultan Abdal ne kadar yalnız olursa olsun; Pir Sultan Abdal bir an dahi bile düşünmeden hakikatlere bağlı kalıp onları dile getirmekte, savunmaktan, yaymaktan geri durmuyordu.
Böylesi bir kararlılığa sahip olan Pir Sultan Abdal'ın etrafındaki çember daraldıkça daralıyordu.
Zalimler ülkenin her yerinde Pir için idam fermanı yayınlıyor ve onu bulana, ispiyon edene veya yakalayan çok çok büyük ödüller vereceklerini söylüyorlardı.
O yiğit Pir ise bunların hiç birisine aldırış etmeden doğru bildiği yoldan “Koyun beni Hakk aşkına yanayım, dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyerek yoluna devam ediyordu.
Zalimlerin Pir'i yakalayana verecekleri ödülü duyan bir grup kötü ve çirkin işler yapan insan bu ödülü almak için Pir'in peşine düştüler.
Uzun arama ve soruşturmadan sonra Pir'in izini bulan bu sapkın kimseler, hiç bir iz bırakmadan Pir Sultan'a dost gibi yaklaştılar.
Neticede uygun bir zamanı kollayıp Pir Sultan Abdal'ı zincirlerle bağladılar, Pir'in etrafındakileri de etkisiz hale getirdiler.
Aslında bu kötü ve çirkin insanlara kalsaydı Pir'i hemen oracıkta öldürürlerdi ama fermanı yayınlayan Hınzır paşa adındaki zalimlerin başı, Pir'i sağ yakalayıp getirine ödülün 10 kat yüksek olacağını söylemişti.
Bu sapkın kimselerde o yüksek ödülden dolayı Pir Sultan Abdal'ı sağ yakalamış ve zincire vurmuşlardı.
Sayıları çok kalabalık olan bu yoldan çıkmış ve katil olmuş, hırsız olmuş, arsız olmuş kimseler Pir'i zincire vurmuş şekilde, bir atın arkasına bağlayarak ve büyük ödülün hayalini kurarak Pir'i Hınzır paşaya götürmek için yola çıkmıştı.
Dudağı susuzluktan çatlamış, elleri ve ayakları, yüzü kan içinde kalmış şekilde, zincirlere bağlı olarak adeta sürüklene sürüklene götürülen Pir Sultan, bir an Kerbala'yı ve orada şehit olan İmam Hüseyin'i düşündü.
Düşündükçe daha bir bilenendi, öfkelendi ve İmam Hüseyin'e sevgisi daha bir arttı.
Bütün bunları düşündükçe davasında ne kadar haklı olduğuna bir kez daha tanık olmanın onuruyla aşka geldi o yüce Pir ve o aşk hali ile, yani Hakka, Ehlibeyte ve cümle hakikatlere olan aşk hali ile coşkun seller gibi şiirler okudu, deyişler söyledi.
Dinleyenler katil ve sapkın olsalar dahi Pir'in sesinden, sözlerinden etkilendiler ama o sapkın grubun reisleri hemen ödülden ve bu ödül ile alacakları şeylerden bahsedince sapkın grup tekrar eski haline döndü.
Bu sapkın grup hemen saraya, Hınzır paşaya, Pir'i yakalayıp getirmek üzere yolda olduklarını hızlı bir ulak ile haber verdiler.
Pir'e büyük bir kin ve düşmanlık besleyen zalimlerin başı Hınzır paşa, bu haberi duyunca sevinçten adeta havaya uçtu ve hemen şenlik kurulması için emirler verdi.
Nihayet Hınzır paşa rahat nefes alacak, istediği gibi kendi yanlış inanç ve düşüncelerini halka doğru diye dayatacak ve böylece istediği rahatlıkla halkı sömürüp yönetecekti.
Fakat başta Hınzır paşa ve diğer sapkın kimseler olmak üzere bütün zalimlerin, Hakk düşmanı hakikat karşı kimselerin hesaba katmadığı bir şey vardı.
Bu da; Pir Sultan Abdal'ın Hakk inancına mensup olup hakikat yolunda yürüdüğü gerçeğiydi.
Bilmiyorlardı ki Hakka inanan, Ehlibeyte bağlı olan birisi mutlaka bir yolunu bulur ve zalimlerin elinden kurtulup onlara her zaman karşı gelmeye devam ederdi.
Çünkü o Hakka inanan ve Ehlibeyte bağlı olan kimsenin yardımcısı da Hakk'tır, yoldaşı da Ehlibeyttir.
Onun içindir ki o sapkın grup ne kadar uzakta da olsan Pir Sultan Abdal'ın köpeklerinin onu duyacaklarını ve yardıma geleceklerini hesaba katmamışlardı.
Birden karşılarında sayısız köpekleri görünce neye uğradıklarını şaşırdı o sapkın grup ve her biri tarafa dağıldı.
Katil ve hırsızlardan oluşan bu kötü kişiler her biri bir tarafa dağılırken “bu Pir Sultan büyücü, çabuk kaçalım buradan, yoksa onun köpekleri bizleri paramparça edecek” diye feryat ediyorlardı.
Ne bilsinler Pir Sultan'ın büyücü değil, gerçek bir Hakk aşığı ve Ehlibeyt bendesi olduğunu.
Haydutlar kaçıp gidince Pir Sultan Abdal, köpeklerininde yardımı ile zincirlerinden kurtuldu ve yaralarını sardı.
Nasıl olmuştu tüm bunlar?
Pir Sultan Abdal'ın darda ve zorda olduğunu sezen o sadık dostları diğer arkadaşlarını toplamış ve haydutların karşısına çıkmışlardı.
O insanların bir şey bilmez, anlamaz, duymaz dediği hayvanlar, gerçek Hakk aşıklarını, hakikat yolcularının ne demek istediğini bilir ve anlarlardı.
Onlar bir çok insandan daha iyi anlardı kimin iyi kimin ise kötü olduğunu.
İşte o hayvanlar Pir'in nasıl bir aşık olduğunu bildikleri için ona yardım etmişlerdi.
Diğer yandan sarayda yapılan onca şenlik çalışmaları boşa gitmiş ve Hınzır paşa öfkeden deliye dönerek haydutların hepsini beceriksizliklerinden dolayı zindana atmıştı.
Pir Sultan Abdal ise Banaz yaylasına çıkmış, her bir köpeğini bir yanına alıp, yönünü Şah'a dönüp Hakkı ve hakikati dile getiren deyişleri cümle varlığa söylemeye devam ediyordu.
Not: Bu öykü “Çocuklar ve Gençler icin Alevi öyküleri” adlı çalışmadan alınmıştır.
Remzi Kaptan
|