Ağlaşmak Yerine Mücadele
Geri kalmış toplumlar geriliklerinin nedenlerini anlamak ve bulmak yerine, daima işin kolayına kaçıyor, sürekli başkalarını suçluyorlar.
Kendileri hatalı, eksik ve yetmezliklerle dolu oldukları halde, bunu gidermek ve doğrusunu yapmak yerine sürekli düşmanlarını suçluyorlar.
Düşmanların görevi sahi nedir ki?
Zaten düşman olan her türlü kötülüğü yapan değil midir?
Peki düşmanı kötülük yapıyor diye suçlayabilir miyiz?
Zaten kötülük yapmazsa düşman olmazdı, düşman olduğuna göre kötülük yapmasından daha doğal ne olabilir ki?
Düşman, düşman olmanın gereklerini yerine getiriyor, düşmanlığını yapıyor.
Peki sen ne yapıyorsun?
Oturup küçük çocuklar gibi ağlıyorsun.
Oysa ağlamak, sızlamak ve düşmanını suçlamak yerine sen gereklerini yapsan, bambaşka sonuçlar ortaya çıkmaz mı?
Bizler daima diyoruz ya: “her ne ararsan kendinden ara” diye.
Bunu diyoruz, ama gerçek hayatta bunu uygulamıyoruz.
Başarı olduğunda en çok sahiplenen biz oluyoruz, ama yenilgide hep başkalarını suçluyoruz.
Buna artık son verilmesi gerekiyor.
Durmadan mızmızlanmak, çocuklar gibi ağlamak yerine gereken neyse yapmalıyız.
O zaman göreceğiz ki her şey tersine dönmüş olacaktır.
Karşıtlarınız, düşmanlarınız ne kadar gaddar ve güçlü olursa olsunlar eğer siz gereken ustalığı, dirayeti gösterirseniz mutlaka zafere giden bir yol bulursunuz.
Ustalaşmak yerine durmadan düşman bize şunu dedi, şunu yaptı diye ağlaşıyoruz.
Bunun ise hayatta hiç bir karşılığı yok ve düşmanınızın zerre kadar umurunda değil bu ağlaşmanız.
Ağlaşmak yerine, çok söz söylemek yerine hayatın her alanında nasıl daha iyi bir konumda olabiliriz, düşmanlarımızı nasıl alt edebilirizin düşünce ve eylemine yoğunlaşmak en doğrusudur.
Sürekli düşmanını suçlayan, düşmanını alt etme kabiliyeti ve becerisi olmayanın, daima sızlanıp ağlayanın özgürlükte zaten hakkı değildir.
Ve o kaçınılmaz sonu, yani yok oluşu yaşayacaktır ve hiç bir ağlama onu bu yok oluştan kurtaramayacaktır.
Remzi Kaptan
|