Alevilerde İhanet ve İşbirlikçilik
Her toplumda ihanetçilik ve işbirlikçilik, düşman saflarına geçmek, kendi çıkarlarını esas alıp ait olduğu değerleri satanlar vardır.
Her toplumda olduğu gibi Alevilerde de bunlardan vardır.
İhanet ve işbirlikçilerin biraz fazla veya biraz az olması olayın özünü değiştirmiyor.
Bizler mevcut geri konumumuzu genelde bu ihanet ve işbirlikçilik perdesinin arkasına saklamaya çalışıyoruz.
Demek istediğim; her toplumda işbirlikçilik ve ihanet oluyorsa ve toplumlar buna rağmen yinede haklarını elde edebilmiş, özgürlüklerini kazanabilmiş ve geleceklerini güvence altına almışlarsa, demek ki ihanetçilerin olması Alevilerin haklarını kazanmalarının önünde bir engel değildir.
Yani Alevilerin yenilgilerini ve mevcut konumlarındaki dağınıklığı, çarpıklığı ihanet ile açıklayamayız.
İhanet her toplumda var, sadece ihanet ile açıklansaydı başka toplumlarda Aleviler gibi ve hak ve özgürlüklerinden mahrum bir konumda olurlardı.
Oysa değiller.
Peki ihanet ve işbirlikçilik değilse, Aleviler neden bu gün daha temel haklarından yoksun bir haldeler?
Düşmanlarımızın (veya başka bir anlamıyla karşıtlarımızın) güçlü ve acımasız olmaları mı?
Bizlerin sayısal azlığımız mı?
Nedir/nelerdir bizleri diğer toplumlardan geri bir konumda olmamıza neden olan?
Artık yeni bir bakış açısı, yeni bir anlayış ve ona göre yeni bir mücadele yöntemi geliştirmek gerekiyor.
Mevcut bahaneler, gerekçeler hiç gerçekçi değil.
Bir çok toplumda ihanetçi var, bir çok toplum sayısal olarak az, bir çok toplumun düşmanları onlardan kat be kat güçlü ve acımasız.
Bütün bunlara rağmen yinede bu toplumlar haklarına kavuşmuş, özgürlüklerini elde etmiş, geleceklerini her boyutuyla garanti altına almışlardır.
Bana artık gına geldi bu bitmez tükenmez mağdur edebiyatından, yakınmadan, düşmanların acımasız oluşlarının anlatımlarından, güçlü oluşlarının detaylarından.
Hiç bir gerekçe ve bahane kabul etmiyorum.
İhanetçiler ne kadar çok olursa olsunlar, düşman ne kadar güçlü ve gaddar olursa olsun, bizler ne kadar sayısal olarak az ve imkanlarımız kısıtlı olursa olsun; her şart ve koşul altında mutlaka bir yol vardır.
Yeter artık bu zavallı rollerinden, başkalarının güçlerinin övgülerinden, yenilgiyi kabullenmiş ruh halinden, sorumluluğu başkalarına atmanın rahatlığından.
Yeter, gerçekten de yeter.
Hep gerekçe, hep bahane, hep sorumluluğu başkalarının üzerine yığma…
Nasıl olur, neler yapılır: araştırmak ve tartışmak gerekiyor.
Ama yapılmaması gerekenler nettir: bahane, gerekçe kabul edilmiyor.
Sorumluluğu kendisinde değilde başkalarının üzerine atmanın daha geçerliliği yoktur.
Mağdurluk edebiyatının miadı nazarımda dolmuştur.
Yol bulunmalı, bulunmuyorsa bir yol açılmalıdır.
Ama mutlaka bu kadim inanç, bu soylu değerler, bu kutsal dava yürütülmeli, insanlığın gündemine en asil şekliyle girmelidir.
Remzi Kaptan
|