Alevilerde İmkansızlıklar, Bahaneler, Yetmezlikler, Eksiklikler
Biz Alevilerin en önemli çıkmazlarından birisi daima bahanelerin, gerekçelerin, imkansızlıkların arkasına saklanmamızdır.
Doğru dürüst bir öz eleştiri yapmıyoruz, hatalarımızı ve eksikliklerimizi sorgulamıyoruz.
Daima dışımızda bahaneler buluyor, mevcut kötü konumumuzdan dolayı onları suçluyoruz.
Bizler ne kadar başkalarını suçlarsak suçlayalım, emin olun acı realite değişmeyecektir.
Acı realitenin değişmesi için öncelikle bizlerin hatayı, eksiği, yetmezliği ve kusuru kendimizde aramamız gerekiyor.
Elbette karşımızda her yol ve yöntemle bizi yok etmek, marjinal hale getirmek, varlığımızı sıfırlamak isteyen bir güç var.
Bu güç daha önceleri de vardi.
Adi Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı ve daha başka başkaydı.
Bu güç her zaman olacaktır.
Bu güce kızmak, küfür etmek, bunların yaptığı haksızlıklar ve zulümler için ağlamak neyi değiştiriyor?
Bizler durmadan bu gücün bize yaptıkları haksızlıkları dile getiriyoruz, durmadan onlara bağırıp çağırıyoruz, öfkeleniyoruz.
Ama sadece bunu yapıyoruz.
Peki bu kötü durumun, makus talihin değişmesi için bütün bunları söylemek, haykırmak yetiyor mu?
Hem sahi bu zihniyetin doğasında bu yok mudur?
Yani biz Emevilerin devamından ne bekliyoruz ki?
Onların haksızlıklarını ve kötülüklerini dile getirdiğimizde bunlar değişip bize ve başkalarına yaptıkları zalimliklerden vaz mı geçecekler?
Geçmeyeceklerine göre başka yollar ve yöntemler bulmamız gerekmez mi?
Hayır, başka yollar bulmak yerine bu defada imkansızlıklardan, olanaksızlıklardan dem vuruyoruz.
Elimizde bir imkan olsa şöyle yaparız, şöyle ederiz diye hayıflanıyoruz.
Elimizde imkan yoksa niye yok?
Elimizde imkan yoksa neden biz imkan yaratmıyoruz?
Başkaları başarmışsa bizlerde hayli hayli başarırız.
Sahi Hz. Ali'nin imkanları çok muydu?
Pir Sultan Abdal olanak içinde mi yüzüyordu?
Şah İsmail hangi gerekçenin arkasına saklandı?
Hacı Bektaş Veli kıyım yaşamış bir toplumu tekrar diriltip sağlam bir zemine kavuştururken hangi imkanı, olanağı vardı?
Sarı Saltuk Balkanlarda halen etkisi devam eden gelişmeleri başlatırken yanında ordu, para, silah, güç, olanak mı vardı?
Ve yine bu adı geçen erenler gibi nice erenlerimiz oturup kalkıp karşındaki zalimleri mi suçladı, yoksa bir şeyler başarmanın, imkan ve olanak yaratmanın, çalışıp didinmenin yollarını oluşturmaya çabaladı?
Evet, kendi eksikliklerimizi, hatalarımızı görmemiz gerekiyor.
Bunları bildiğimizde, kendi hatalarımızı düzeltmeye çalıştığımızda, eksikliklerimizi gidermeye çalıştığımızda ancak yol alabiliriz.
Şunun iyice bilincine varmamız gerekiyor: bizler tarihin hiç bir döneminde iyi şartlara, imkanlara sahip olmadık.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen varlığımızı sürdürdük.
O halde şimdide şartlarımızın kötü olmasının bir önemi yok.
Esas olan bizler o yürekliliği, soyluluğu gösterip yenilgiler içerisinde zaferlere ulaşacak ustalıkları sergileyecek miyiz?
Yoksa daha onlarca sene yenilgilerimize bahaneler mi arayacağız?
Evet, her şey bizde bitiyor.
Emin olunuz ki böyle.
Karşımızdakiler ne kadar zalim, amansız ve güçlü olurlarsa olsunlar.
Bizler azimli, itikatlı, ikrarlı, yola sevdalı, dem be dem özü darda şekilde yaşarsak, her nefes alış verişi dahi bu toplumun ve inancın hakkettiği konumda olması için harcarsak, attığımız her adımın bizi biraz daha iyiye götürdüğüne inanarak atarsak; o zaman yenilgi ve başarısızlık, imkansızlık ve olanaksızlık diye bir şey yoktur.
İmkan vardır, yol ve yöntem vardır.
Yeter ki biz o kararlılıkta, azimde olalım.
Evet, esas olan düşmanlarımızın güçlü oluşu, imkan sahibi oluşu, olmaları değildir.
Esas olan bizler gerçekten ama gerçekten her nefesi, her adımı bu dava ve toplumun daha iyi bir konumda olması için harcıyor muyuz?
Bunu yapabiliyorsak, zaferler kesinlikle gelecektir.
Remzi Kaptan
|