Aşk, İnsanın Kendisini Aşmasıdır
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
Bizler, alışageldik klasik kalıpların (davranış ve düşünüş boyutuyla) sahibi değiliz.
Şüphesiz insani değerlerin korunup gelişmesi ve toplumsal birlikteliği sağlayan bazı dinamiklerin ne pahasına olursa olsun korunmasında yanayız. İnsanın esas alındığı ve insanın şahsında toplumun ve böylece bütün insanlığın daha mutlu ve anlam dolu bir yaşamın sahibi olunmasının esas alındığı bu yaklaşım eğer “muhafazakarlıksa”, memnuniyetle bu tanımı kabul edebiliriz.
Böyle muhafazakar olmakla beraber, klasik muhafazakar davranış ve düşüncesinden çok çok uzağız. Bu açıklamadan sonra söylemek istediklerimizi konumuza bağlarsak: iki insanın bir birlerine yaklaşmaları, bazı ortak ilgi ve duygularda buluşup paylaşımlarda bulunmalarını kesinlikle olumsuz olarak değerlendirmiyoruz. Bu türden bir paylaşımı olumsuz bulmamamız, onu idealleştirdiğimiz ve aşk olarak adlandırdığımız anlamına gelmiyor tabi ki.
Bu tür paylaşımlar geçici olarak insan hayatına olumlu olarak yansır. Eğer bu paylaşımı yaşayanlar gerekli bilgi ve duyarlılığa, anlam ve önem verme kabiliyetine sahiplerse gereken dersleri alıp asıl aşka vesile edebilirler. Yok eğer bu ve benzer niteliklerden yoksunlarsa veya bu tür bir arayış ve özlemleri yoksa, o vakit çoğunlukla yaşandığı gibi hatırda kalmayacak kadar önemsiz veya acı verecek kadar kötü bir şekilde neticelenebilir.
Söylemek istediklerimizi biraz daha somutlaştırdığımızda, bu tür ortak ilgiler sonucu oluşan paylaşımlar gerçek aşka vesile olduğunda doğru anlamını bulmuş olur. Bunun dışında sıradan, basit, alışageldik bir paylaşım olur. Bu da o an için anlamlı olmakla beraber asıl aradığımız gerçek aşk olduğundan, ulaşmak istediğimiz hakikat aşkı olduğundan onun trilyonda biri gibi bir hesaba bile uymayacak kadar önemsizleşir.
Bizlerin hedeflediği gerçek aşktır. Hakkın ve hakikatin aşkıdır. Kişiye olan ilgi (aşk) buna vesile olmalıdır.
Bize göre doğrusu da budur. İnsan gerçek aşka ulaşmalıdır. En azından ulaşmayı gaye edinmelidir. Çünkü bu olmadığı zaman, yani insan hayatında aşk veya aşkın arayışı olmadığı zaman yaşam bayat ve sunidir. Bu bayat ve yapay hayatı yaşayan insanda korkak, pısırık, öz güvenden yoksun, cimri, kıskançtır, kılükal edendir, gıybet edendir. Ruhu parlak, yüzü nurlu değildir. Çekim merkezi hiç değildir. O kadar yapaydır ki itici bile değildir. Öylesine boş ve halk tabiriyle ruhsuzdur.
Oysa aşkın arayışı bile insanın bütün bu olumsuzluklarını giderir. Bedeni canlanır, damarlardaki kan istekle dolaşır bütün vücudu, her nefes alış veriş anlam kazanır. Hırs, kin, garez ve daha benzer olumsuzluklar yok olur. Bunun yerine paylaşım, gelişim, destek, dayanışma, doğallık, samimiyet, içtenlik yerleşir.
Kişiye olan ilginin gerçek aşka vesile olduğunu his ederiz. Bu bir anlık bir his ediş olsa bile biz tüm ömür bir daha o anı, -evet sadece saniyeden bile kısa bir an yaşadığımız o anı- yaşamak için çabalar, didiniriz.
Ask neleri değiştirmez ki... Ne güzellikler oluşturmaz ki...
Selam olsun sevdiğinin cemalinde gerçek aşkın izini bulup onun peşinden gidenlere.
|