Bir Dağ Bile Beni Sevse Musibetlere Uğrar
Gerçekten Ehlibeyte bağlıysan, Hz. Ali'nin izinden gidiyorsan; peşinen her türlü olumsuzluğa, zorluğa, yalnızlığa, iftira ve hakaretlere katlanman gerekiyor.
Başlıkta ki sözü Hz. Ali böylesi zaman ve kişiler için dile getirmiştir.
Hz. Ali'yi seven bir dağ bile musibete uğruyor, kötülükle karşılaşıyorsa, onun davasını insanlıkla buluşturmak iddiasında olan birilerinin başına her türlü olumsuzluk gelebilir.
Hz. Ali'yi seven, onun yolundan gidenler peşinen bunu kabul etmek durumundadırlar.
Eğer olumsuzluklardan yakınacaklarsa, hiç zahmet etmesinler, hiç bu yolu sürmesinler, bu sorumluluğun altına girmeyip evlerinde kalsınlar daha iyi.
Ancak Hakk inancına mensup olup, varoluşun anlamı olan hakikat yolunda yürümek isteyen, surette değil manada da insan olmak isteyenler ve bunun için dünyevi bir takım zorlukları hiçe sayıp yola revan olanlar Ali yolunu sürmeye, Ali'nin davasını savunmaya, Ali'nin ideallerinin temsilcisi olmaya layıktırlar.
Bana göre Hz. Ali'nin yolunu sürmek, davasını sahiplenmek ve onun taraftarı bir Alevi olmak dünyanın en önemli ayrıcalığıdır ve bunun için hiç bir bedel çok gelmez.
Neden böyle?
Çünkü Ali'nin yolu insanlığın yoludur.
İnsanın dünyaya gelişi de insanlık bilincine ulaşmış bir kamil insan olmaktır.
Kamil insan olmak ise kendini bilmek ile mümkün olur.
Kendini bilmenin yoludur Hz. Ali'nin yolu.
Varoluşu çözmenin, neden bu dünyada olduğunun en dolaysız cevabının alınması, ne için gelip, ne için yaşayıp ve nereye gittiğinin en soylu ifadesidir Hz. Ali.
Hz. Ali Ehlibeyttendir, Ehlibeyt ise Hakk'ın öz varlığının (nurunun) insana en yalın haliyle yansımasıdır.
Bırakalım pratik boyutuyla, söz ile dahi Ehlibeyte bağlı, Hz. Ali yolunun yolcusu olduğunu ifade etmek dahi göklerin en yüce katlarında karşılık bulan bir sözdür (eylemdir).
İnanç budur.
Öyle taraftarlık, veya köken itibarıyla Ali yolu sürülmez.
Bu bilinçle, ikrar ve imanla olan, olacak bir durumdur.
O halde musibetler, olumsuzluklar gayet doğal ve anlaşılır bir durum olsa gerek.
Çünkü bir tarafta Hakk'ın nurunun özü olan Ehlibeytin davası var, yani dolayısıyla sonsuz kainatı varlığından var eden, her şeye gücü yetenin iradesine teslim olma var ve diğer yandan bu teslimiyete rıza göstermeyen batılın, nahakın çelmeleri ve mücadelesi var.
Demek ki bu yolda yürüyeceğiz ve başımıza gelen musibetleri adeta küçük sinek ısırıkları gibi göreceğiz ve hiç aldırmadan, hedefimizden şaşmadan, yolumuzdan milim taviz vermeden, kararlığımızı sekteye vurmadan bildiğimiz Hakk ve hakikat yolunda yürümeye devam edeceğiz.
Bu kutlu yürüyüşte her adım ve nefeste o Hakk'ın güzelliklerini, hakikatin bin bir renkteki renk ve kokularını her hücremizde yaşayarak, hissederek ve an be an Ali yolunda yürümenin onuruyla Hakk'a şükür ederek yolumuzda yürüyeceğiz.
Bu hal ve davranışla dokunduğumuz, nazar edip baktığımız her canlı ve cansız varlığa güzellik, değer ve anlam katacağız.
Ve bir an gelecek musibete uğrayan dağları ve dağ gibi yüreklere bir ilkbahar ferahlığı, bir soluk nefes, bir tutam güneş sıcaklığı sunacağız.
Sadece Ali bendelerine değil, cümle kurak yüreklere, yalan ve kötülükten şişmiş dillere, haksızlıkla karşılaşmış yüzlere, hakaret ve küfür işitmiş olan kulaklara da güzellik, doğruluk Hakk ve hakikati sunacağız.
Bundan daha değerli, bundan daha özel ve ayrıcalıklı ne olabilir ki?
Hiç bir şey olmadığına göre, daha bir koşar adım yol gitmeli, daha bir kanatlanarak yol almalıyız.
Ya Hakk; yüreğimizdeki Ali sevgisini daim eyle.
Remzi Kaptan
|