İnancımız Olan Aleviliğe Dair Daha Çok Konuşmalı, Yazmalı, Faaliyette Bulunmalıyız
Alevi inançlı bir ailenin kızı başka inançtan bir ailenin oğlu ile evlenir.
Gelin gittiği aile kendi inançlarına bağlı oldukları için haliyle gelinlerine de inançlarını dayatmışlar.
Kendilerine göre hidayetlerine vesile olmuş, ahiretlerini kurtarmışlar gelinlerinin.
Zamanla kız o inancın erkânını sahiplenmiş, ailenin gözüne girebilmek adına daha çok ibadette bulunmuş.
Bu aile Alevilerin inançlarına saygı duymadıkları ve kabul etmedikleri için, haliyle Alevileri ne yaparlarsa yapsınlar ‘cehennemlik’ olarak görüyorlarmış.
Yani kendileri gibi inanmayan, ibadet etmeyen herkes haliyle cehennemliktir onların nazarında.
Böyle zaman geçtikçe Alevi kız daha bir dindar hale gelmiş.
Babasını, ailesini, köyündeki herkesi tenkit etmeye başlamış, kendi kocasından ve kocasının ailesinden öğrendiklerini yapmazlarsa nasıl cehennemlik olacaklarını anlatmış, onların da ‘hidayete’ ermelerine vesile olmak istiyormuş.
Bu kız durmadan sırat köprüsünden, cennet ödülü ve cehennem korkusundan bahsedince, baba dayanamamış; “kızım sen nasılsa kurtulursun, eh artık biz ‘kafirlere de’ bir kıyak yapar, elimizden tutar, cennetine çekersin, babanı atacak değilsin” demiş.
Bu süreçten sonra kız tüm köyü ve akrabalarıyla ilişkisini kesmiş.
Böyle nice nice örnekler var toplumsal gerçekliğimizde.
Biz Aleviler olarak kendi değerlerimize, inancımıza ve doğrularımıza yaslanarak bugüne kadar kendimizi yaşatabildik.
Bundan sonraki varlığımızı da ancak bu temel üzerinden koruyup geliştirebiliriz.
Fakat bizler bunu yapmak yerine, yani inançsal değerlerimize dayanmak, geçmiş birikimlerimizin mirasını sahiplenmek, ortak toplumsal belleğimizin zenginliğinden hareket etmek yerine; birçok yönüyle bu inanca ve inancın tüm toplumsal birikimlerine sırt çeviriyor, adeta karşıt bir konumlamaya gidiyoruz.
Kendi değerlerimizi reddettiğimiz gibi ona karşıt bir eylem ve söylem ile çok yola alamayız.
O çok istediğimiz anlam ve mutluluk dolu hayatı yaşayamayız.
Ancak kendi köklerimiz üzerinden gelişip serpilebiliriz.
Kendi değerlerini bilmeyen, geçmiş tarihsel birikiminden bihaber olanlar, başkalarının doğrularını kolayca baş tacı edenler daima büyük hayal kırıklıkları yaşamışlardır.
Toplumsal varlığımızı korumak, geliştirmek ve bireysel olarak bu toplum içerisinde mutlu bir şekilde yaşamak için; kendi köklerimize sahip çıkmalı, değerlerimizi gözümüz gibi korumalıyız.
Bunu yapmıyoruz.
Kendi değerlerimizin çoğu zaman farkında bile değiliz.
Olmadığımız için de elin çer çöpünü kendi en değerli hazinelerimize değiştirebiliyoruz.
Neler kaybettiğimizin farkında bile değiliz çoğu kez.
O halde bu inancı sahiplenip yaşayanlar olarak; farkındalığımızı biraz daha geliştirmek, değerlerimizin bilincimizde biraz daha yer edinmesi adına daha çok konuşmalı, yazmalı, eylem ve faaliyette bulunmalıyız.
Çocuklarımızla aynı değer ve doğrulara sahip olmak için, başkalarının bizlere biçmiş olduğu yanlış kıyafetleri yırtmak adına kendi inancımıza ve değerlerimize daha çok sahip çıkmalıyız.
İnancımızı yaşamak ve yaşatmak için gerekli olan neyse eksiksiz yerine getirmeliyiz.
Bunu yapmadığımız takdirde daha çok sapkın, batıl, hidayete ulaştırılması gerekenler olarak görülürüz.
Remzi Kaptan
|