İnançsal Değerlere Bağlı Olanların Tarih ve Toplum Bilinçleri
İkrar vermiş olmak, inançlı ve itikatlı olmak elbette önemlidir, gereklidir.
Fakat bununla beraber tarih ve toplumu bilincimizinde olması gerekmektedir ve adeta bu zorunluluktur.
Eğer toplum bilincimiz yoksa, o halde toplumsal devamlılık ve geleceğini kurmak, inancını yaşatmak çokça mümkün olmayacaktır.
Bizlerin şu an yaşadığı tam anlamıyla budur.
Tarih ve ve toplum bilincimiz adeta dumura uğramış, tarumar edilmiş durumdadır.
Onun içindir ki toplumumuz ve inancımız ile alakalı olarak hayatta hiç bir karşılığı olmayan söylemler, eylemler ana gündemimiz olmuş durumdadır.
Ana gündemimiz bize hiç bir yararı olmayan kısır tartışmalar olduğu için toplumumuzun adeta tüm enerjisi böylece boş kanallara aktarılıyor.
Enerji boşa harcandığı için geleceğini garanti altına almak ve sağlam bir bilinç ve birliktelik oluşturmak şurada dursun, adeta var olanın hepsini tüketiyor, içini boşaltıyor, toplumsal birliği dinamitliyoruz.
Böylesi bir gerçeklikte sayısal azlık bir yana, inanç ve itikat birliği, eylem ve söylem birliği olmaz ve böylelikle bir birinden hızlıca uzaklaşan bir inanç toplumu oluruz.
Böylece daha dikkate alınan, birliği olan, ortak değerleri olan ve bu değerlerine yaslanan, bu değerlerden güç alan bir toplum olamayız.
Bu durumda tarihte bir çok inanç toplumumun başına gelenler bizimde başımıza gelir ve yok olur gideriz.
Peki gerçeklik buysa ne yapmak gerekiyor?
Öncelikle yapmamız gereken; yakınmamak, umudunu ve mücadele azmini yitirmemek ve yaptığımız ve yapacağımız her çalışmanın bu topluma ve değerlere ait olmanın bir gereği olarak yaptığımızı bilmemizdir.
Kafaların bilinçli olarak karıştırıldığını, az da olsa kalmış olan inançsal birliğin bile bile dağıtılmak istenildiği, yerine herkesin kendisine göre uydurduğu erkanların konulmak istendiği gerçeğini daima aklımızda tutarak geleneksel değerleri, erkanları esas almalıyız.
Yani kişileri değil, yolu esas almalıyız.
Bunca kafa karışıklığının olduğu, kurumların bir çoğunda tabelada yazan ile o yazılı kavrama ters bir içerikte olduğunun yine farkında olmalıyız.
Böylesi bir durumda esas almamız ve üzerinde çalışma yapılması gereken; inancını korumuş,değerlerine bağlı, kurumlardan ziyade kendi hanesinde inancını yaşayan veya inanç esaslı olarak kurumlarda görev ve hizmet yürütenleri birliktelikte buluşturmaktır.
Evet, inançlı olan ve tarih toplum bilicine açık olanları birlik haline getirmek, bu eksende hem inancını yaşamak ve hemde geleceğe taşımak...
Demek ki kilit noktamız burasıdır.
Öncelikli hedefimiz aynı duyarlılıkları taşıyan ama bir birinden habersiz, araçsız (yani örgütsüz) insanları bir araya getirmek olmalıdır.
Bu değerlerin yok olmasını istemeyen, bu topluma dayatılan haksızlıklar karşısında isyan eden, geleneksel inançsal değerlere bağlı olanların bir araya gelmemek gibi daha hiç bir gerekçesi olmaz, olmamalıdır.
Sayısal olarak az ama inanç birliği, duyarlılık ve çalışma isteği olan küçük bir topluluk bile kısa sürede inanılmaz başarılar elde edebilir, gelecek kuşakları etkileyecek çalışmaların öncüsü olabilir.
Evet, abartısız bu böyledir.
Demek ki karamsarlık ve bıkkınlık yerine, kafa karışıklığı ve umutsuzluk yerine mücadeleyi esas almak, umudu beslemek, aynı değer doğruları olanlarla bir araya gelmek ilk ve en önemli adım olsa gerek.
Bu olduktan sonra daha katliam korkusu yaşamaz, daha gelecekte var olup olmayacağımızın kaygısını taşımayız.
Çünkü biliriz ki bu yolun ve değerlerin sahipleri var ve onlar değerlerini kendilerinden daha çok sahiplenip koruyorlar.
Remzi Kaptan
|