Hedeflenen Mutlak Aşktır
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
Yunus Emre
Bunca roman, şiir, tiyatro oyunu, film, şark-türkü ve daha başka sanatsal-kültürel üretimlerin amacı nedir?
Genelde bu tür üretimlerde esas konu sevgilinin kaşı, gözü, saçı, gülüşü, duruşu, bakışı, fiziksel özellikleri ile somut bir kişi değil midir?
Bu eserlerde sevgiliye ulaşma özlemi, hasreti, çabası vardır.
Sevgiliye sevgisini anlatma, onu nasıl arzuladığını en yakıcı ve vurucu şekilde betimleme vardır.
Gerçekten böyle midir?
İşin özünde, bunca şark-türkü şiir, roman, film salt sevgilinin kara kaşı ve gözü için mi yapılıyor? Yoksa selvi boyu, mavi gözleri ve insanı kendinden alan o şairlerin tarif etmeye çalıştığı, romancıların en detaylı şekilde tasvir etmeye çalıştıkları bakışı için mi yazılıyor/söyleniyor/okunuyor?
Olayın özünde sadece bir kişiye duyulan sevgi, özlem, hasret yoktur. Salt o sevgiliye ulaşmanın yakıcı arzusu yoktur.
Görünüşte böyledir.
Görünüşte sevgiliye, somut ve bilinen, adı-sanı belli bir kişiye ulaşma ve onunla olma isteği vardır.
Bir insan vardır ve bu insana birisi ilgi duyuyor ve onunla olmak istiyor. Sonuçta olup olmaması da önemli değildir. Eserde temel olarak ele alınan istek ve istek sonrasındaki süreçtir.
Bütün böylesi eserlerde anlatılmaya çalışılan budur.
Bizler olaya biraz farklı bakıyoruz. Görünüşte her ne kadar sevgilinin çeşitli özellikleri ve güzellikleri dile geliyorsa da bu eserlerde, aslında ulaşılmak istenen; o sevgilinin şahsında sonsuz aşk ve mutlak mutluluktur.
Bizce bunca eser sevgilinin kara kaşı veya mavi gözü için söylenmiyor. Sevgili burada sadece bir perde. Sonsuz ve mutlak aşkın bir nevi gölgesi –sonsuz ve mutlak olana ilk basamak-.
Bir kavuşmayı en güzel şekilde rol yapan oyuncuların oynadığı bir filmde izlediğimizde, aslında gerçekte başka bir kavuşmanın isteğini izliyoruzdur. Sevgiliyi harikulade kelimelerle anlatan bir şiir okuduğumuzda, gerçek sevgilinin iz düşümlerini okuyoruzdur. Bağlamanın, gitarın, kemanın veya piyanonun insanı başka alemlere götüren tınısı eşliğinde dinlediğimiz ve yine sevgiliyi anlatan bir şarkıda biz yine somut ve var olan bir sevgiliye söylendiği için dinlemiyoruz.
Görünüşte öyle olsa da gerçekte başkadır.
Asıl ulaşılmak ve bir olunmak istenen, sonsuz ve mutlak bir şekilde mutlu olunmak istenen çoğu kez insanın bilinç üstüne daha çıkmamıştır. Çıkmadığı için insan var olan (aslında olmayan, yani sonsuz ve mutlak olmayan) birisinin aracılığıyla duygu ve düşüncelerini dile getiriyor. Var olan sevgili bu noktada bir araçtır. Sonsuz sevgiliye ve mutlak varlığa, insanın kendisini bütünleştirip hemhal etmek istediği asıl sevgiliye götüren bir araç.
Bu kötü bir şey mi? Hayır, asla değil.
Demek ki bu bakış açısıyla olaya yaklaştığımızda söylenen en güzel şarkılar, yazılan en mükemmel şiirler, en akıcı şekilde betimlenen romanlar, bütün ödülleri alan filmler asıl sevgili için yapılıyor. Hatta bir adım daha ile gidip diyebiliriz ki yaşamın bütün gayesi asıl sevgiliye bir şekilde ulaşmak içindir.
Bu demek oluyor ki bütün ömrümüzü -çoğu kez bilinç altıda olsa- sevgiliye ulaşmak için caba ve çalışmakla geçiriyoruz.
Sevgiliye ulaşmanın, onunla bir ve bütün olmanın hayali bile -amiyane tabirle- dünyaları değer. Çünkü sevgili aynı zamanda mutlak ve eksiksiz mutluluk demek. Yaşıyor olmanın, nefes alıp vermenin hazzını en yüksek şuurda yaşamak demek. Bunu değil yaşamak, hayali bile bizleri bizden alıp götürüyorsa, o halde neden gerçek aşka yönelmeyelim?
Canımız (ruh) ondan gelmiştir. Can sürgündür. Canın tek amacı asıl geldiği kaynağa/öze geri dönmektir. Dönerken de geldiği gibi, arı ve duru olarak, pirüpak olarak dönmektir.
Özcesi; asıl aşkımız geldiğimiz öze olan aşkımızdır. Diğer bütün aşklar bu asıl aşka araçtan başka bir şey değildir.
Aşkımın temeli sen bir alemsin
Sevgi muhabbetsin dilde kelamsın
Merhabasın dosttan gelen selamsın
Duyarak alırım sen varsın orda
Aşık Veysel
|