Aşk Anlatılmaz, Yaşanır
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
İşitin ey yarenler
Aşk bir güneşe benzer
Aşk olmayan gönül
Misal-i taşa benzer
Yunus Emre
Başlıktaki deyimin doğruluk payı epey çoktur. Hele bazı yaşam-evren-insan(kendi) gerçekliğinden bihaber kişilerin küçücük kırıntıları aşk diye yansıtması; aşkın gerçek tanımına ve bu tanıma uygun olarak aşkı yaşayanlara hakarettir.
Bu girişten de anlaşıldığı gibi bizlerinde gerçek aşkı anlatması imkansız.
Bizler ne yapmaya çalışıyoruz?
Bizlerin yapmaya çalıştığı aşıkların aşkına vurgu yapmak, kırıntıların aşk olmadığını anlatmak ve gerçek aşkı yaşamak isteyenlere aşıkların aşklarıyla yolu göstermek. Bu yolda gidip gitmemek aşkı arayanların iradesine kalmıştır.
Gerçek aşktan uzak olan, gerçek aşıkların aşkını küçümseyenlerin yer kürede egemen olmasından dolayı aşkın tanımı ve yaşanması gerçek anlam ve yaşantıdan zıt derecede farklılaşmıştır.
Basit, ucuz, sanal, günübirlik, cinsellik esaslı ilişkiler/ilgiler/yaşanmışlıklar aşk diye anlaşılıyor/yaşanıyor. Bu ve benzer minvaldeki haller-davranışlar, duygular-istekler aşk değil. Belki bir noktada bunlarda insani davranış-duygu-düşünce olarak kabul edilebilinir. Ancak bunları aşk olarak nitelemek kesinlikle doğru değil.
Aşk nedir?
En somut ifadesiyle aşk, sevenin sevilende yok olmasıdır. İkiliğin arada kalktığı birlik haline ulaşıldığı bir duygu, düşünce, ruh, davranış boyutudur.
Aşk, bir noktada yaşamın gayesidir. Hayattaki hedef aşk halini sürekli hale getirip en son merhaleye ulaşmaktır. Bu merhale Yaratanın didarına erişmenin, cümle sırları bilmenin/çözmenin, aradaki bütün perdeleri kaldırmanın, Edip Harabi'nin deyimiyle “Sırr-ı Müphem”e ulaşmanın merhalesidir.
Bütün aşık-ı sadıklar bu doğrultuda yaşadıkları aşklarını eserlerinde dile getiriyorlar. Yunus Emre:
Cennet cennet dedikleri Birkaç köşkle birkaç huri isteyene ver onları Bana seni gerek seni... diyerek aşık olduğunu istiyor. Aşkı için cenneti bile elinin tersiyle itiyor Yunus Emre. Yunus erenleri burada cenneti küçümsemiyor, ancak aşkın bununda ötesinde olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Elbette ki Yunus ve diğer erenlerin aşkı ilahi aşktır. Pir Sultan Abdal:
Koyun beni Hak aşkına yanayım,
Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan, derken de bu gerçeğe vurgu yapıyor.
Bu anlayışla yaklaşılırsa tanım daha da netleşiyor.
Asıl aşk ilahi aşktır. Mecazi aşk (mecazi aşktan kasıt, eş, sevgili, çocuk vb. olana sevgi/ilgi) ise ancak ilahi aşk esas alındığından anlam kazanıyor.
Aşk, bütün duyguların en üstünde olan duygudur. Yaşamın asıl anlamı aşktır dersek, abartmış olmayız.
Aşk, kesinlikle bir gönül işidir. Aşkın akılla işi yoktur. Herman Hesse´nin deyimiyle 'aşkta aklın yolu izlenmez'. Aşka gönül yoluyla varılır.
Aşk, derdi derman bilmektir.
Ahiret korkusunu hiçe saymak, dünya malına zerre meyil vermemektir.
Aşk, en kızgın ateşlerde yanmaktır, yanıp yanıp yeniden doğmaktır.
Aşk, köleliği sultanlığa tercih etmektir.
Aşk, peşinen divaneliğe razı olmaktır.
Aşk, serden vazgeçmektir.
Aşk....
Kısacası aşk, hayvanlığı aşıp insan olmaktır. 'Ölen hayvan olur, aşıklar ölmez'.
Aşk, kutsal, saygın ve yücedir. Ayağa düşürülmüş, pespaye ilişkilerin adı aşk değildir. Bin bir hesapla yola çıkılarak oluşturulan ilişkilerin adı aşk olamaz. İster ilahi olsun, ister mecazi manada olsun, çeşitli çıkar hesaplarıyla aşık olunmaz.
Aşk, insanoğlunun hiç bir hesabına uymaz. Uysa adı aşk olmaz zaten. Oysa ne yazık ki çokça kişi hep kendini kandırmıştır. Gerek yaratıcıya yaklaşımda olsun, gerek mecazi manada olsun. Mesela yaratıcıyla irtibatı cennet-cehennem hesabı üzerinden yapan birisinin aşkı ne kadar yüce olabilir ki? Veya ilahi aşkın küçük bir yansıması olması gereken karşı cins ile ilişkiler bin bir hesap sonucu oluşmuyor mu? Böylesi bir hesapla oluşan ilişkiler gerçekten aşkın tarifine uyuyor mu? Bu tür ilişkilerde o yücelik, bütünlük oluşuyor mu? Bu ilişkilerde kişiler her şeyleriyle yekcan olabiliyorlar mı, ikiliği aradan kaldırıp bir olabiliyorlar mı?
Kimsenin ilişkisini (onlara göre aşklarını) yargılamak, sorgulamak hakkımız yoktur. Hiç kimsenin yoktur böyle bir hakkı. Ancak aşkın ve aşıkın tarifini erenlerin anladığı ve yaşadığı şekliyle yansıtmak, erenlerin yolunu sürme iddiasında olanların en tabi hakkıdır. Söylediklerimiz bu çerçevededir.
|