Safevi Devleti Nasıl ve Neden Yıkıldı
Remzi Kaptan
remzi.kaptan@yahoo.com
Bu günkü tarih dersimizde Safevi devletinin nasıl ve neden yıkıldığını, nasıl bir miras bıraktığını ve günümüzde buna nasıl bir anlam vermemiz gerektiği üzerinde duracağız.
Safevi devleti, Alevi tarihinde önemli bir kesiti temsil ediyor. Alevi tarihinin bu önemli kesiti ne yazık ki yeterince bilince çıkarılmamış durumdadır. Oysa her anlamda önemli derslerle dolu olan bu tarihsel dönem iyi incelediğinde günümüze de ışık tutabilecek niteliktedir. Safevi devleti süreci adeta zaferin yolunu gösterdiği gibi, yine benzer zaferlerinde ilelebet kalıcı olmasının yolunu da yenilgisinden alınacak derslerle gösteriyor. Bin bir emekle, çok büyük fedakarlıklarla, bedellerle kazanılmış olan devletin nasıl ve neden ilelebet payidar olamadığını, daha resmi olarak varlığını korurken bile onu kuranlara nasıl sırt çevirdiğini ve nasıl içten içe ele geçirildiğini anlamaya çalışacağız. Üzerinde duracağımız asıl konu daha çok içsel yenilgilerdir. Çünkü dış cephenin konumu zaten aşikardır.
Tekrar altını kalın bir çizgiyle çizmemiz gerekiyor; Safevi devleti, zaferi ve yenilgisiyle bizler için her zaman önemli bir değerimiz ve gerçekliğimizdir. Dersimize bu bakış açışıyla bakıldığında daha verimli olur.
Safevi devletinin kurulmasına öncülük eden ve bu yolda en çok bedel ödeyenler şüphesiz ki Aleviler olmuşlardır. Ve ne yazık ki bu devlet kurumsallaştıktan sonra ilk tasfiye edilenler en çok bedel ödeyen ve kaynaklarda Kızılbaş olarak gecen Aleviler olmuştur. Nedenleri üzerinde önemle durduğumuz konuların başında bu gelmektedir. Neden devletin kurulmasına canla başla omuz vermiş, öncülük etmiş olan Aleviler belli bir noktadan sonra tasfiye edilmişlerdir? Nedenlerini açıklamadan önce Safeviler hakkında biraz daha temel bilgiler vermemiz gerekiyor.
Safevi devleti, büyük Alevi önderi Şah İsmail tarafından 1501 yılında Alevi toplumu ve cümle Ehlibeyt muhiplerinin desteğiyle kurulmuştur. Asırlardır baskı ve zulüm altında yasayan Ehlibeyt bendeleri Şah İsmail önderliğinde bir araya gelmiş ve asırlardır birikmiş olan özlemlerini Safevi devletini kurmakla gidermişlerdir. Bunca zamandır baskı ve zulüm altında yaşamış olan, biçimde bir birinden farklı ama öz olarak benzer olan Ehlibeyte bağlı zümreler tek bir çatı altında bir araya gelmişlerdir. Bu birlikteliği sağlayanda ölümsüz Alevi önderi Şah İsmaildir.
Şüphesiz ki Safevi devletinin kurulması öyle bir günde gerçeklesen ve bedel ödenmeden elde edilmiş bir başarı değildir. Arka planında çok büyük bir hazırlık süreci yatmaktadır. Bu noktada Safevi adı bile başlı başına önemli veriler sunmaktadır.
Safevi adı Şah İsmail’in atası olan Şeyh Safiyeddin’den gelir. Şeyh Safiyeddin, Safeviye tarikatını kurmuştur. Bu Alevi örgütlenmesi özellikle Batı İran’da ve Azerbaycan’da gelişmişti.
Şah İsmail, babası Şeyh Haydar’ın şehit edilmesinden sonra Safeviye tarikatının önde gelenleri tarafından yıllarca sürecek bir eğitime tâbi tutuldu. Bu gizlilik içinde süren bir eğitimdi. Şah İsmail 15 yaşında ortaya çıkarak babasının ve atalarının intikamını almak için çalışmalara başladı. Bu çalışmalar var olan diğer Ehlibeyt yandaşlarının çalışmalarıyla birleşince Şah İsmail 1501’de Tebriz’i Akkoyunlular devletinden aldı. Böylelikle tarihte Alevilik ve Aleviler adına olumlu bir sürecin başlangıcı ilan edildi. Bu ilan edilen; yıllardır ezilen Alevi inancının resmi anlamda ilk defa bir devlet inancı olmasıydı.
Şah İsmail 1501-1510 yılları arasında Safevi devletinin sınırlarını genişleterek Musul ve Bağdat gibi merkezi yerleri de Safevi devleti sınırları içine aldı.
Şah İsmail’in Hakka yürümesinden (1524) sonra yerine oğlu 1.Tahmasp geçti. Tahmasp, Safevi devlet örgütlenmesini güçlendirmeye çalışırken babası gibi Osmanlı Devleti’nin saldırılarına maruz kalıyordu. Bu dönemlerde bir çok defa savaşlar çıktı. Bazı önemli merkezler sık sık el değiştiriyordu.
Bu kısa anlatımlardan yola çıkarak, Safevi devletinin tarihini dönemlere ayırırsak şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza:
- 1501 yılı devletin kuruluş yılıdır.
- 1501-1510 yyllary arasy Safevi devletinin synyrlaryny daha da geli?tirerek kendisini yok etmek isteyen cümle dü?manlara kar?y güvenceye almaya çaly?ty?y yyllardyr.
- 1514 yylynda Safevi devletinin ve Anadoludaki Alevilerin kaderini etkileyen Osmanly devleti ile yapylan ve Çaldyranda gerçekle?ti?i için tarihe Çaldyran Sava?y olarak gecen sava? meydana geldi. Bu sava? Safevilerin yenilgisiyle sonuçlandy. Safevi devletinin kurulmasyndan henüz 14 yyl gibi, devletlerin ömürleri dikkate alyndy?ynda çok erken olan bir zamanda meydana gelen bu sava? bütün olarak Alevi tarihindeki en önemli olaylardan biridir. E?er Safeviler bu sava?ta zaferle çyksalardy, o zaman sadece Alevilerin de?il, dünyanynda kaderi farkly olurdu. Heyhat, öyle olmady. Bu yenilgi Alevilere ve Safevi devletine olmasy gerekenden fazla pahalyya mal oldu.
- 1514 ile ?ah Ysmail hakka yürüme tarihi olan 1524 yyllaryna kadar tekrar bir toparlanma ve yeniden in?a çaly?malary ba?lady. Ancak Çaldyran ovasyndaki yenilginin izleri kolay silinmedi. Bu yenilgiden sonra her ne kadar kaybedilen topraklar geri alyndyysa da Safevi synyrlary dy?ynda kalan ba?ta Aleviler olmak üzere bütün Ehlibeyt yarenleri büyük zulümler ve acylar ya?adylar.
- ?ah Ysmail'in çok erken bir ?ekilde 1524 yylynda hakka yürümesinden sonra yerine o?lu I. Tahmasp geçti. Yukarda da izah etmeye çaly?ty?ymyz gibi Tahmasp bir yandan babasynyn yarim byrakty?y var olan devleti güçlendirmeye çaly?yrken di?er yandan ba?ta Osmanly olmak üzere Ehlibeyte dü?man çevrelerin baskylaryny, saldyrylaryny gö?üslemeye çaly?yyordu. Burada bir parantez açmamyz gerekiyor. ?ah Tahmasp babasy hakka yürüdü?ünde daha çocuk denilecek ya?taydy. Yani bir devleti yönetecek boyutta de?ildi. Sah Tahmasp'yn yönetimde olmasy ilk dönemler sembolik bir mananyn ötesinde bir anlam ta?ymyyordu. Ancak bu sembol çok önemli olan birle?tirici bir görevi ifa ediyordu. Dolayysyyla bizler 'Sah Tahmasp yönetime geldikten sonra devleti toparlamaya ve geni?letmeye çaly?ty' derken, o çocuk yastaki Tahmasp'yn kendisinden ziyade, onunla anylan yönetimi kastediyoruz.
- 1576 yılında hakka yürüyen Tahmasp'ın yerine II. İsmail geçti. II. İsmail yönetimde kalması çok kısa sürdü ve yerine Hüdabende geçti. Bu yıllarda Safevi devleti içten ve dıştan kuşatma altındaydı. Dıştan gelen kuşatmalar devletin gelişmesini engellediği gibi bir çok bölgede toprak kayıplarıyla sonuçlanıyordu. Bu yıllardaki iç kuşatmaların sonucu ise devletin kurulmasında en çok bedel ödeyenlerin yavaş yavaş tasfiye edilmeye başlanmasıydı.
- 1587 yylynda yönetime gelen I. ?ah Abbas, bir çok noktada önemli çaly?malar yapty. Kaybedilen çok sayyda bölgeyi tekrar Safevi devletine ba?lady. Bir nebzede olsa, geçicide olsa iç birli?in sa?lanmasy noktasynda bazy olumlu adymlar atty. Ancak ne yazyk ki daha önce ba?lamy? olan süreç, yani devleti kuran asyl unsur olan Alevilerin yönetimden ve önemli görevlerden uzakla?tyrylmasy hyzyny azaltmy? olsa da devam etti.
- 1736 yılında resmi olarak sonlanmış olan Safevi devleti biz Aleviler için çok daha önceden sonlanmıştı. Devlet adım adım Şii ulemanın ve daha başka zümrelerin denetimi altına geçmişti. Bize göre bu geçiştir, bu bizler için aslında nefes borusu olmuş olan devletin yıkılmasına asıl sebep. Çünkü dış düşmanlar her zaman vardır ve olacaklardır. Buna önlemler alınır veya dış düşman güçlüyse savaşılır ve sonuçta yenilgide olsa anlaşılır bir durum ortaya çıkar. Ancak devleti asıl kuranların adım adım devletten tasfiye edilmeleri çok daha yaralayıcı ve ızdırap vericidir. Safevi devletinde olanda budur.
Bilindiği gibi devlet toplumlar için amaç değil, araçtır. Kendi doğrularını ve değerlerini hakim kılma, özgürce yaşamanın aracı. Safevi devletinin çıkış noktası da budur. Alevi inancını ve değerlerini koruma altına alma, özgürce yaşanmasını sağlama. İlk dönemler bu başarıldı. Ancak sonuçta süreklilik korunamadı. Adım adım tasfiye gerçekleşti. Bu gerçekleşen tasfiye daha sonraki ve günümüzdeki bir çok acınında, olumsuzluğunda nedenidir. Bu sebepten, yani yaşadığımız bir çok olumsuzluğun sorumlusu Safevi devletinin kurulmasını sağlayan Alevilerin bu devlette kalıcı olmamalarıdır. Eğer Aleviler Safevi devletinde kalıcı olsalardı ve devleti yenileyerek geliştirselerdi ve bu gelişimle devlet 21. Yüzyılda da yaşasaydı, herhalde geçmişte ve şu an içinde bulunduğumuz temel bazı olumsuzlukları yaşamıyor olacaktık.
Burada sorgulanması ve sorulması gereken çok şeyler var. İddia sahipleri bunları sormak ve sorgulamakla mükelleftirler.
|