Mevlana Alevi miydi? Mevlevilik bir Alevi kurumu mudur? Mevlana ne zaman nerede doğmuştur? Mevlanayı etkileyenlerin başında gelen Şemsi Tebrizi’ye ne oldu?
Mevlâna’nın Alevi olup olmadığı hep tartışılmıştır. Bizce Mevlâna Alevidir! Hatta diyebiliriz ki, Anadolu’daki Aleviliğin gelişmesinde, yaygınlaşmasında katkıları olmuştur. Mevlâna, bazı kişilerce anlaşılmamakta ya da yarım yamalak anlaşılmaktadır. Bu yanlışlığın temelinde Mevlevilik kurumunun çoğu zaman iktidarlardan yana tavır almasından kaynaklanmaktadır. Ama gözden kaçan ya da bilinçli bir şekilde gözlerden ırak tutulmaya çalışılan Mevlâna’nın düşünceleri, felsefesidir. Çünkü bu felsefe ve anlayış, değil iktidar ile uğraşmayı dünya malı ile bile uğraşmamakta, insanın manevi sorunlarına eğilmekte, varlık sorununa/sorusuna cevaplar vermekte. Böylece de insanın iç dünyasıyla ilgilenmekte ve iç bünyeyi kirden arındırmaya davet etmektedir. Şu gerçeği de dile getirmek lâzım; Mevlevilik, Mevlâna’dan çok sonra kurumlaşmıştır. Dolayısıyla Mevlevilik kurumlaşınca da onun yöneticileri sistem ile iyi geçinmeye çalışmışlar, sistemin kendilerine sağladığı olanaklardan yararlanmışlardır. Bunun Mevlâna’nın düşüncesi ile ilgisinin olduğunun, onun felsefesinin ortayolcu olduğunu böylelikle de onun adına kurumlaşanların böyle davrandığını söyleyenler yanılmaktalar.
“Kim olursan ol
gel.
Yüz bin kere tövbe
etsen ve yüz bin kere
tövbeni bozmuş olsan da
gel.”
Böylesi bir düşünceye sahip ulu bir şahsiyetin, iktidar diye bir sorunu olduğunu söylemek en hafif deyimle utanmazlıktır. Nasıl ki Hacı Bektaş, Bektaşi dergâhını idare edenlerin sorumlusu sayılmazsa, Mevlâna’dan çok sonraları onun adına dergâh kuranlar, iktidarlar ile haşır neşir olmuşlarsa bunda Mevlâna’nın ne sorumluluğu var? Doğrudur. Mevlevilik adına hareket edenlerden bazıları iktidar ile ilişkiler geliştirmişlerdir. Hatta bu yüzden olsa gerek Mevlevilik, Bektaşilik gibi kitleselleşmemiştir. Ama bunun sorumlusu Mevlâna’nın düşünceleri asla değildi.
Mevlâna, düşünce, inanç itibariyle kesinlikle Alevidir. Mevlevilik özünden saptırılmış, iktidarlara hizmet eder hâle gelmiştir, o ayrı konu. Ama Mevlâna kesinlikle Ehlibeyt taraftarıdır. Bu, ne kadar gizlenmeye çalışılsa da açıktır. Bunu kısaca açıkladıktan sonra gelelim Mevlâna hazretlerinin yaşam öyküsüne:
Mevlâna Celalettin Rumi, 1207 yılında Afganistan’ın Belh kentinde doğmuştur. Mevlâna’nın babası, Bahaeddin Veled, ünlü bir bilgindi. 1218 yılında Moğol saldırıları üzerine Bahaeddin Veled, oğlu Celalettin ile Belh’ten ayrıldı. İran üzerinde çeşitli kentlerde bir süre kalarak Mekke’ye gidip hacı oldu. Hactan sonra Bağdat üzerinden Anadolu’ya geldi. 1228 yılında Konya’ya geldi ve burada Bahaeddin Veled müderrisliğe başladı. Bu dönemde Konya, Selçuklu Devleti’nin başşehri olarak en parlak dönemini yaşıyordu.
Mevlâna, en başta babası olmak üzere bir çok bilginden dersler almış, böylece bilgisini geliştirmişti. Mevlâna’yı tamamiyle tasavvufa yönelten kişi ise Şemsi Tebrizi’dir. 1244 yılından 1247 yılına kadar Konya’da kalan Şemsi Tebrizi ile Mevlâna günler süren tartışmalar ve sohbetler geliştiriyorlardı. 1247 yılında Şemsi Tebrizi, günümüze kadar çözülmeyen bir şekilde aniden ortadan kayboldu.( Büyük ihtimalle öldürüldü) Bu dönemden sonra Mevlâna daha çok iç benliğine kapandı. Mevlâna’nın yazılı eserleri de bu dönemden sonra ortaya çıktı. Mevlâna, öğretisinin temellerini anlatan Mesnevi adlı yapıtını yazdıktan sonra 1273 yılında Konya’da Hakka yürümüştür.
Mevlâna hazretleri üzerine çok şeyler söylenebilir. Mevlâna, Hacı Bektaş, Yunus Emre ile hemen hemen aynı dönemlerde yaşamıştır. Çeşitli vesileler ile Hacı Bektaş ile diyalogları olmuştur.
Çelişki gibi görünen bir hatırlatma daha yapalım. Mevlâna Alevidir. Bazıları Mevlâna’yı Ehli-Sünnet dairesi içinde görüyorlar. Bu doğru değil. Mevlevilik bütün deformasyonlara rağmen Ehli-Sünnet dairesi içinde yer almıyor. Mevlevilik, bir çok ortak nokta olmasına rağmen Alevi dairesi içinde de yer almıyor. Bu da daha önce belirttiğimiz gibi, Mevleviliği yayanların iktidar ile yakın ilişkide olmalarından kaynaklanıyor. Buna rağmen Mevleviler iktidarlara yaranamamışlardır. Şehirlilere yaranamadıkları gibi köylülere de yaranamamışlardır. Buna karşın örneğin Hacı Bektaş’ın tavrı nettir. O dergâhını küçük bir köyde kurmuştur.
Bütün bunların ışığında Mevlâna salt Alevilerin, Sünnilerin önderi değildir. Hacı Bektaş, Yunus Emre ve daha ismini sayamayacağımız erenler gibi Anadolu’daki bütün insanların önderidir.
Mevlana'nın Alevi olduğunu belirttiniz. Bu konuda oldukça çelişik bilgiler var. Bunu biraz daha açıklar mısınız?
Tarihsel gerçeklere ilgi duyan, toplumsal gelişmeleri takip eden herkes anlayacaktır ki bir çok olay ve olgu yansıtıldıkları gibi değildir. Özellikle tarihsel gerçekliği araştıran ve gerçekleri bütün çıplaklığıyla bilmek isteyenler genel kabul görmüş bilgilerin çok farklı olduğunu hemen görürler. Elbette bazı tarihsel doğrulara ulaşmak ve bunu toplumla paylaşmak anında kabul görmeyebilir. Onca zamandır farklı yansıtmaların sonucu kabul edilmiş tarihsel bilgiler bir anda değişmez. İstenildiği kadar objektif ve bilimsel verilerle açıklansın yine kabul görmüyor. Çünkü uzun bir zaman dilimi sonucu oluşmuş bir bilinç var. Bu bilinç bir anda gerçekleri kabul edemez. Hele olaylara sadece kendi ideolojik, dini çerçevelerinden bakan, kendi doğrusundan başka doğru olabileceğini kabul etmeyen, hurafeleri kutsallaştıran bir yapıysa karşınızdaki, o vakit işiniz bir kaç kat daha zor. Mevlana hazretlerinin Aleviliğini de bu çerçevede ele almak gerekiyor. Asırlardır şartlanmış olarak Mevlana'yı Sünni bilen zümreler için Mevlana'nın Alevi inancı ile yoğrulduğunu söylediğinizde tepki almanız olağandır. Ancak bütün saptırmalara, farklı yansıtmalara rağmen Mevlana'yı araştıran herkes onun Alevi olduğunu görür.
Bilinen nedenlerden dolayı tarihsel doğruları çarpıtanlar sadece belli kesimlerin bilinçlerini bulandırmamışlar. Ulaşabildikleri herkesin bilinçlerinde kırılmalara, sapmalara sebebiyet vermişlerdir. Bu manada Mevlana'yı Sünni gösterenler sözüm ona Alevi aydınlarını da aynı yanlışlara sevk etmişlerdir. Bazı Alevi aydınları bu ağır propagandanın etkisinde kalarak Mevlana'yı Alevi saymamışlardır. İşin ilginç yanı bu bilinç bulanıklığını yaşayan kişiler Mevlana'yı Sünnide saymamışlardır. Alevi değil, Sünni değil. Peki Mevlana inanç olarak nedir? Bu soruya cevap yok.
Mevlana'yı sahiplenen kesimlere kızmak onu Alevilerden ve Alevilikten ayırmak Alevi toplumuna haksızlık, bunu hedefleyen zümrelerin planlarına istemeyerek de olsa dahil olmaktır. Eğer bu zümrelere kalsa, bunlar bütün Alevi inanç önderlerini gerçek kimliklerinden soyutlayarak kendilerinden gösterirler. Hatta bunu yapıyorlar da. Alevi inancına katkıları ile bu inancı yaşatmaları ile Alevilikten farklı düşünülmeyecek önderlerimizi bile, gerçek kimliklerinden soyutlayarak kendilerinden sayıyorlar. Hz. Ali'den tutalım, Hacı Bektaş Veli'ye kadar sahiplenmedikleri Alevi önderi yok. Hatta Pir Sultan Abdal'ı bile sahipleniyorlar. Bu doğrudan yola çıksak bile Mevlana'nın Alevi olduğunu anlarız. Yine Mevlana ile Şemsi Tebrizi'nin ilişkilerini onu sahiplenmek isteyenler adlandıramıyorlar. Bu bile onların tezlerini çürütmeye yeter. Çünkü Şemsi Tebriz'i Mevlana'yı Mevlana yapan kişidir. Peki Şemsi Tebriz'i kimdir ve nereden, ne amaçla Mevlana'yla bir araya gelmiştir ve Mevlana'yı nasıl bu kadar etkilemiştir? İşte bütün bu tarihsel gerçeklerden dolayı Mevlana Alevidir.
Not: Bedri Noyan'ın yazdığı “Hacı Bektaş Veli ve Mevlana”(Ayyıldız Yayınları) adli kitap Şemsi Tebriz'i ile Mevlana'nın ilişkilerini farklı bir gözle görmek isteyenler için iyi bir kaynaktır.
Remzi Kaptan
|